HAMDİ YILMAZ – Avrupa masalı
Avrupa denildiğinde akan sular durur. Bu olumlu ve olumsuz manada böyledir. Ama Avrupa kelimesi tek başına kuru ve yavan bir kelimeden, coğrafi bir tanımlama olmaktan öteye gitmez.
Avrupa’ya övgü yağdırsanız, kimin övüldüğü belirsizdir. Almanı mı, İngilizi mi, Fransızı mı övdüğünüz kestirilemez. Aynı şey eleştiri için de geçerlidir. Kimi eleştirdiğinizi Allah bilir.
Kısacası Avrupa kavramı içi boş bir torba gibidir. İsteyen istediği gibi doldurabilir.
Ama, Avrupa denince akan sular durur!
İkinci Dünya savaşı sonrasına kadar elde ettiği birikim ve dünyanın dört bir yanından kıtaya taşınan servetle kabuğuna çekilip, sessiz sakin lüks içinde yaşamaya kalkan Avrupa ülkelerinin önde gelenlerini dünyanın yoksul kesimi rahat bırakmamıştır.
Bir litre petrol üretimi olmadığı halde, Avrupa’nın petrol deposu Hollanda, Afrika’nın Elması üzerinde fındık kırmak isteyen Belçika ve başka başka alanlarda dünyayı sömürmüş Almanya, Fransa ve İngiltere.
Bundan 20 yıl kadar önce Amsterdam’da iş bulma kurumu önünde kuyruğa girmiş beklerken, siyah bir adam kuyruğun ön tarafına geçti. Hollandalı bir kadın itiraz etti. Siyah adam, dedesinin sırasını beklediği şeklinde anlamlı bir cevap verdi. Siyah adam Hollanda’nın eski sömürgelerinden Surinaam adlı bir ülke mensubu idi ki, bu ülke halen Hollanda’nın atadığı vali ile yönetiliyor olmalı.
Kaldı ki, Avrupa ülkelerinin vatandaşları rahatlıktan üşenip çocuk yapmayınca nüfusları da azalmaya başladı. Zürriyetinin kesileceği kaygısı ile Avrupa ülkeleri bu eski sömürge ülkelerinin kendilerine ve kültürlerine aşina vatandaşlarına dört elle sarıldı. Onlara vatandaşlık verdi. Kendi potasında eritmek için her yolu denedi, denemeye de devam ediyor.
Zengin Avrupa, velhasılı kelam zenginliğinin sefasını süremeden, kapıdan, pencereden olmadı bacadan yoksul ülke vatandaşları tarafından kuşatıldı. Bunların çoğu da yoksul İslam ülkeri vatandaşları idi. Cezayir, Fas, Pakistan, Afganistan vs gibi.
Üstün ırk yada üstün devlet ‘handikapı’ ile yetişen yeni nesiller, babalarının, dedelerinin dünyanın dört bir yanından çaldıkları ile zenginleşen devletlerindeki refahı meşru sayarak mağdurları, ülkelerindeki tamamına yakını Müslümanlardan oluşan göçmenleri zenginliklerine ortak etmek istemediler, istemiyorlar.
Handikaplı eğitim sonucu göçmenleri refahlarını çalan hırsız gibi görmeye başladılar. Şimdi de kıta Avrupasını bunlardan temizlemeye çalışıyorlar.
Norveç canavarının kendisini normal bir insan gibi görmesinin altında yatan anlayış biraz da değil tamamen bu yüzdendir.
(Bu yazı 28 Temmuz 2011’de yayımlanmıştır)