Hamdi YILMAZ – Yaşlanmak çok kötü birşeymiş!
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) Avrupa ülkelerinde altın çağını yaşadığı, bizim de haftada 6-7 saati gökyüzünde geçirdiğimiz günlerdi.
Dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ile uçakta yan yana oturuyorduk.
O konferans için gittiğinden elindeki dosya üzerinde çalışıyor, ben kitap okuyordum.
Bir saati aşkın süre sonra ikimiz de sıkılmış olmalıydık ki, ellerimizdekini bırakarak sohbete başladık.
“Papazlarla çatır çatır İslamı tartışabilecek düzeyde Almanca bilen imamlar yetiştireceğiz” diyordu.
Daha Türkiye’nin içerisinde kendi kendimizi iknâ edememiş, Prof etiketli din adamları birbiri ile kapışırken, imamlarımızı papazlarla horoz döğüşüne hazırlama fikri hiç hoşuma gitmedi.
Yehova Şahitleri’nin özellikle Doğu Anadolu kökenli vatandaşlarımızı keklik gibi avladıkları günlerdi.
Ben de bunu anlattım, “Dilini unutan dinini kolay unutur” dedim.
Beş yılda hem İlahiyat fakültesi’ni hem de hukuk fakültesini bitirecek kadar zeki olmasına rağmen Hoca, bu horoz döğüşünde ısrarlıydı. Hoca daha sonra 7 yıl da Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığına göre, epey Almanca bilen imam yetirtişmiş olmalı. 2004 yılından beri o coğrafyadan uzak olduğum için sonucu bilmiyorum.
***
Dünkü DW’nin basın sayfasından bir bölüm:
Almanya’da çeşitli nedenlerle eleştirilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) adlı çatı kuruluşunun olağan genel kurulunda yeni genel başkan seçildi. Avrupa’da yaklaşık 900 cami derneğinin bağlı olduğu DİTİB’in yazılı açıklamasında bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Alman toplumu ile uzlaşı içinde çalışılacağı belirtildi.” Kölnische Rundschau gazetesi Türkiye tarafından finanse edildiği ve siyasi faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle DİTİB’i eleştirdiği yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisi Avrupa’nın özgürlükçü demokrasisini ve çoğulcu toplum yapısını tartışmaya açıp yıpratmak amacıyla giderek artan bir şekilde din üzerinden Avrupa toplumlarına nüfuz etmeye çalışıyor. Almanya’daki diğer İslam birliklerinin buna açıkça karşı çıkmalarının zamanı gelmiştir. İslam kuruluşları toplum anlayışının tanrı anlayışından çok dünyevi iktidar peşinde koşan siyasi motivasyonlu ideologlar tarafından yorumlanmasına izin vermemelidirler.”
Wiesbadener Kurier gazetesinin yorumunda Almanya’da faaliyet gösteren DİTİB’in Ankara’ya olan bağımlılığının sona ermesi gerektiği belirtiliyor:
“Ankara tarafından yönlendirilen ve mali bakımdan Türk hükümetine bağımlı olan DİTİB’in yöneticileri kendilerini bütün Müslümanların temsilcisi olarak görerek, İslam dininin özelliği olan çeşitliliğe yer bırakmıyorlar. DİTİB kibir ve azametiyle, şikâyet ettiği İslam karşıtlığını teşvik etmiş oluyor. Türk hükümetinin serumuna bağımlı İslam anlayışına Almanya’da yer olmamalıdır.”
***
Yukarıdaki satırları okuyunca, yazının başındaki uçak yolculuğunu hatırladım ve kendi kendime, “Ah be Hoca keşke enerjinizi imamlarla papazları Almanca dili üzerinden tartışmaları için hazırlama yerine ‘Günün birinde Almanlarla papaz olursak, bu DİTİB ne yapar?’ sorusuna cevap bulmaya harcasaydınız’ dedim.
***
Dün bir vatandaşımız, “Ya sen gazetecisin, şu mezarlık işi ne oldu? Araplar kadar olamadık. Paramızla arsa alıp, kendimiz yapamıyor muyuz?” diye sordu.
Dönemin Romanya Cumhurbaşkanları Traian Basescu ile Abdullah Gül’ün Cotreçeni Sarayı’ndaki ortak basın toplantısında vatandaşın bize sorduğu soru Basescu’ya soruldu.
Basescu, “Belediye Başkanlığından gelmiş bir cumhurbaşkanı olarak, bu soruya cevap vermeye utanıyorum” dedi.
Basescu 11 Aralık 2012 tarihinde Ankara ziyareti gerçekleştirdiği gün ben de o günkü yazım da Basescu’nun ‘utanıyorum’ kelimesi ile biten bir kaç yıl önceki cavabını hatırlatıp, “Artık bir gazeteci olarak o konuyu yazmaya utanıyorum” diye yazmıştım.
Bir daha o konuyu kaleme almadım. Hatta ilgilenmedim bile..
Olayın sorumlusu benmişim gibi vatandaşa uzun uzun bu anıyı anlatarak ve hakikaten utanarak, “Mezarlık işi ne oldu, bilmiyorum” dedim.
***
İnsanın aklı erdiği halde gücünün yetmediğini görerek yaşlanması gerçekten çok kötü birşeymiş..