Hamdi YILMAZ – Kızıl Ordu polemiğinin hatırlattıkları
Geçen ayın son günlerinde Rusya’nın Romanya Büyükelçiliği ile Romanya yetkilileri arasında yapılan ve dağılan SSCB’nin ordusu Kızıl ordu askerleri ile ilgili polemik aklıma daha önceki yıllarda yazdığım bir yazıyı hatırlattı.
O yazıdan alıntı yapacağım.
Alıntım, o yıllarda Romanya Devlet Televizyonu (TVR) satış koordinatörü olan Madelina Meinescu Hanım’ın bize anlattıkları ile ilgili.
“Meinescu’nun anlattığına göre, İkinci Dünya Savaşı arefesinde Romanya, ülkenin işgali ihtimaline karşı Hitler’in hışmından korumak için arşivlerini geri almak üzere emaneten Ruslara vermiş.
Rus bu. Geri verir mi, sözünde durur mu?
Gitti, gider Romanya arşivleri..
Yine Meinescu’nun anlattığına göre, Romanya benzer gerekçelerle Türklere de emaneten arşivlerini vermiş.
Ama, tehlike geçince emanet geriye hemen iade edilmiş.
Meinescu bunları anlatırken Bağdat’ta yapılan kültür yağması aklıma geldi.
İngilizlere Arap Yarımadasını bırakıp geriye çekilirken, yenilmemize rağmen Fahrettin Paşa’nın kutsal topraklardaki ecdat mirasını İstanbul’a kazasız belasız ulaştırışını hatırladım.
Bir ülkenin şartlar ve gerekçeler ne olursa olsun kendi arşivini dahi koruyamayacak konumda olmasının hüznü kapladı içimi..
Oysa, ben gayet masumane bir duygu ile Bükreş hapishanesinde yattığı sırada kuşlarla kurduğu diyalog ile zamanın Bükreş’inde gündeme gelen bizim meşhur, Yunan’a İzmir’in işgalinde ilk kurşunu sıkan gazetecimiz Hasan Tahsin’in Bükreş Cezaevi’ndeki kayıtlarına rastlayamadığımızdan, cezaevi müdürünün söz vermesine rağmen bulamamış olmalı ki, bizi geriye aramadığından filan bahsetmiştim..
Bir de Hasan Tahsin’in iki İngiliz Ajanı’nı vurduğu yer olan Bükreş saat kulesinin nerede olduğu ile ilgili sorumuz olmuştu.
Hasan Tahsin’in 1913 yılında Bükreş Cezaevine girdiğini ve Osmanlı Orduları ile Almanların 1916’da Bükreş’e girişinin ardından cezaevinin kapılarının ardına kadar açılışı ile kurtulduğunu hatırlamak gerekiyor.
Arşiv, adı üstünde geçmiş ve tarih demek. Afganistan ve Irak..
Şimdi, beyni çalınmış iki ülke değil mi? »