HAMDİ YILMAZ – Makedonya hükümeti ve Ahmet Rıza’dan günümüze
Bir kaç gün önce AA’dan bir haber düştü.
Yoksul Makedonya halkı Üsküp Büyükelçiliğimizin önünde Makedonya Hükümeti’nin başında bir Türk’ün bulunduğu Bakanlığı tarafından, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) iltisaklı “Zaman Makedonya” gazetesine verilen 14 bin euro’luk basım ve dağıtım desteğini, düzenlenen gösteriyle protesto etmiş. Protesto gösterisine Üsküp Büyükelçimiz Hanımefendi de katılmış.
Göstericiler “FETÖ elini Makedonya’dan çek” ve “Teröre destek olma” yazılı dövizler taşıyarak, Türkiye’ye destek sloganları atmış.
Şimdi işe nereden başlamalı bilmem. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali. İkinci dövizdeki cümle bile başlı başına bir kitap konusu.
Gelin ben yorumu size bırakarak, bu vesile ile hatırladığım iki yazımı sunayım:
***
29 Mart 2017 tarihli yazımız “TRT’mizin eline sağlık!” diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu:
15 Temmuz kanlı FETÖ darbe girişiminden sonra yayından kaldırdığı “Bin yılın şafağında” adlı dizinin senaryosunu allayıp, pullayıp, üstelik de aynı oyuncuları oynatarak bize Payitaht dizisini hazırlamış. “Bin yılın şafağında” dizisinin senaryosu sanki günümüzden alınan gerçeklerin, 134 yıl öncesine uyarlanmış hali..
Savcılar seyrediyorlarsa şıp diye FETÖ hadisesini çözmeleri lâzım.
Neyse, aslında dikkatinizi çekmek istediğim şey bu değil.
Hayatının Söğüt kökenli Türkmenler sayesinde uzadığını gödüğümüz, TRT’nin Payitaht’ındaki Abdulhamit dizisinin ilk bölümünde bir gazete var dikkatinizi çekti mi bilmem! Yasak olmasına rağmen İstanbul’a girebilen bir gazete.
Meşveret gazetesi..
İşte Meşveret gazetesinin öyküsünü anlattığımız 23 Kasım 2009 tarihli yazımız:
***
Daha önce ara sıra yazdım. Zaman zaman da tekrarlamakta fayda var. bazen geriye uzun bir perspektiften bakmak nereden nereye geldiğimizi anlamak için gerekli.
1789 Fransız İhtilali’nin yüzüncü yıl dönümü dolayısı ile açılan sergiye katılma bahanesi ile İstanbul’dan ayrılan Ahmet Rıza 6 yıl Paris’te yaşadıktan sonra “Meşveret” adlı gazeteyi çıkarmaya başlamıştı. II. Abdulhamit’e “Kızıl Sultan” lakabını da ilk olarak o takmıştı. Basında Padişahı suçlayıcı ilk ve önemli yazılar da Meşveret’te yer almıştı.
1895 yılında yayına başlayan Meşveret Gazetesi ilk sayısında işe Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amaçlarını ilan etmekle başlamış ve Osmanlı imparatorluğu’nun zaafından söz eden şikayetleri sıralamıştı. Padişaha karşı sert eleştiriler yönelten Ahmet Rıza, iş Padişaha karşı şiddet konusuna gelince orada duruyordu. Padişaha karşı şiddeti reddeden Ahmet Rıza, laik görünümü dolayısı ile de bazı Jön Türklerin tepkisini çekmiş ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bölünerek kan kaybetmesine vesile olmuştu.
Meşveret’e göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmaktan kurtulması için ortak bir Osmanlı kimliği üzerinde birleşilmesi gerekiyordu. Bugünkü ‘Türkiye kimliği’ konusuna ne kadar da benziyor değil mi?
Ülkenin kalkınması için de eğitim ve adalet sistemine önem verilmesi isteniyordu. Kapitülasyonlara karşı çıkan gazete Ermenilerle ittifak yapılarak, Ermeni sorununun da çözüleceği inancını savunuyordu. Tıpkı bugünki bazı benzer sorunların çözülme şeklini içeren talepler gibi. Şimdiki benzerlerinin Ahmet Rıza’yı nasıl atladıklarını, “Padişah Ahmet Rıza’nın fikirlerini uygulasaydı Osmanlı batmazdı..” diye başlayan yazılarla karşısında olduğumuz benzer sorunlara niçin tarihî dayanak göstermediklerine doğrusu şaşmak lâzım. Ahmet Rıza, “Ermenilerle ittifak”, “Osmanlı kimliği” gibi gerçeklerden uzak fikirler taşısa da, aslında samimi ve mücadeleci bir kişiliğe sahipti.
Kurulan engelleri aşarak İstanbul’a ulaşan Meşveret’in yayınlarından rahatsız olan Padişah, Meşveret Gazetesi’ni Fransız hükümetine kapattırtmıştı.
Yılmayan Ahmet Rıza, İsviçre’ye geçerek Meşveret’i yayınlamaya devam etti. Padişah O’nu orada da rahat bırakmadı ve Meşveret Gazetesi’ni Cenevre’de basan matbaayı satın alarak yayını yine durdurttu. Sultan Abdulhamit’in aldığı bu matbaa sonra ne oldu bilinmez ama Ahmet Rıza’nın bu sefer de Belçika’ya geçerek Meşveret’in yayınını sürdürdüğü biliniyor.
Ahmet Rıza’nın öyküsü aslında bizim 120 yıldır aynı sorunlar yumağındaki düğümü çözemeyişimizin de öyküsüdür.