ÇANAKKALE GEÇİLMEZ -Yunus AKKAYA
İnsanlık tarihinin kaydettiği en önemli savaşlardan birisi de Çanakkale Savaşı’dır. Bu savaş hasta adam denilen Osmanlı İmparatorluğunun en zayıf olduğu bir dönemde dünyanın süper güçleri diyebileceğimiz ülkelerine karşı vatanı, milleti, hürriyeti, bayrağı, namusu ve şerefi için seve seve ölüme koşan bir milletin diriliş destanıdır. Milletimiz bütün olumsuz şartlara rağmen, elini kolunu sallayarak İstanbul’a ulaşacağını ve işgal edeceğini düşünen düşman kuvvetlerine dur diyerek “Çanakkale Geçilmez” sözünü bütün cihana ilan etmiştir.
Karşısında zamanın en modern silahlarına sahip dünyanın en güçlü orduları olmasına rağmen Mehmetçik en ufak bir zafiyet, tereddüt ve sarsılma göstermeden bir gül bahçesine girercesine şehadete koşmuştur.
Mehmetçiğin Çanakkale Savaşı’nı kazanılmasını sağlayan ruhu Mustafa Kemal ATATÜRK, şöyle dile getiriyor:
“Size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim: Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.” (Gençcan, Mehmet İhsan, Çanakkale Savaşlarında Altın Harflerle, Bayrak Yay. İst. 1997, s. 64)
Mehmetçiği ayakta tutan güç, düşmanlarını şaşkına çevirmiştir. Zira böylesine bir direnci onlar değil düşünmek, hayal bile edememişlerdi. Düşman cephenin her ihtimali hesaba katmıştı, ama bu imanın kahramanlaştırma derecesini bilememişti. Ateş püsküren çeliğe karşı Mehmetçik, iman dolu göğsünü siper etmişti. Hem de onca kana, kine ve acımasızlığa rağmen insanlığından bir şey kaybetmiyor, düşmanının seviyesizliğine asla düşmüyor, böylece savaşa güzellik getiriyordu. Hastaya, yaralıya, silâhsıza, teslim olana ateş etmiyor, esire misafir muamelesi yapıyordu. İmanından kaynaklanan merhameti öyle coşkundu ki, onu “tek dişi kalmış medeniyet”in acımasızlığı bile söndüremedi. Bu merhametten düşmanı da yararlandı.” (Vakkasoğlu, Vehbi, Bir Destandır Çanakkale, Nesil Yay. İst. 2002 s.11)
Çanakkale’de yapılan sadece bir savaş değildir. Bu savaş pek çok yönüyle aynı zamanda bir kahramanlık destanıdır. Bu büyük savaşın yaşandığı günlerde gençliğimize ve geleceğimize ışık tutacak kıymette Çanakkale Ruhunu yansıtan son derece önemli hadiseler de meydana gelmiştir. Bunlardan bazılarına değinmek istiyorum.
Sağ kolumu kaybettim ama sol kolum var
Seddülbahir ve Conkbayırı’nın büyük kahramanlarından biri de Bombacı Mehmet Çavuş’tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizler’in siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları birkaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş’un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş’un elinde patlayarak sağ bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı, vazife şuuruyla hastaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“Sağ kolumu kaybettim, zararı yok, sol kolum var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yine kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mâni olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem kumandanım…”
Vatan topraklarının sevdası üzerine, dünyada hiçbir sevda olamaz!
Yeni mühendis çıkan, gönüllü olarak Çanakkale’ye giden ve orada “Bir hilâl uğruna, tertemiz alnından vurularak vatan topraklarıyla bütünleşen” bir kahramanın, şehadetinden önce nişanlısına yazdığı ve gönderemediği mektubunda, nişanlısına hitaben şöyle diyordu:
“Buralara gelmeden önce, dünyada senin sevginin üstüne hiçbir sevginin olamayacağını düşünürdüm… Ne olur bana darılma… Kucağımda gülümseyerek, şehadet getirerek ruhunu teslim eden arkadaşlarım benim halet-i rûhiyemi öyle bir hale getirdi ki, artık benim için üzerime çamur olarak bulaşan vatan topraklarının sevdası üzerine, dünyada hiçbir sevda olamaz… Ne olur beni boşuna bekleme, senin mutlu olmanı ve beni unutmanı istiyorum… Artık tek arzum, arkadaşlarım gibi vatanımın uğruna şehit olmak.”
Hasan, kınalı kuzu Hasan
Çanakkale cephesindeki ana kuzularından biri de Yozgatlı Hasan’dı. Annesi, Hasan’ın saçlarını kınalayıp öyle gönderdi cepheye. Kumandanı, Hasan’ın saçlarını kınalı olarak görünce yanına çağırır ve bunun nedenini sorar. Hasan cevap veremez ve hemen bir arkadaşına, annesine göndermek üzere bir mektup yazdırır: “Anacığım. Kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koma. Zabit efendi bana sordu cevap veremedim. Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar.” Mektubu alan anne ise şöyle bir cevap yazar: “Ey oğlum, gözümün nuru Hasan’ım! Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Zabit efendiye söyle, sen bizim İsmailimizsin. Seni biz Allah yoluna kurban gönderdik. Nasıl ki kurbanlık koçlar kınalanırsa, ben de seni kınaladım. (Gençcan, a.g.e., s.60)
Fazıl Bayraktar, “Hakka Yürüyüş Destanı” adlı şiirinde ecdadımızın Çanakkale ruhunu şöyle ifade etmektedir.
“Aldık abdestimizi birer matara suyla;
Bekleriz şahadeti ibadet sükutuyla.
Hücum borusu çaldı, her birimiz bir yerden,
Tekbir uğultusuyla fırladık siperlerden.
İman dolu göğüsler, bir volkanik dağ gibi,
Yürüdük manga manga, bölük bölük, çığ gibi.
Elazığlı, Konyalı, Sivaslı, Ankaralı;
Burdur, Çankırı, Rize, Tekirdağ Malkaralı
Künyemiz Ayıntaptan, Afyondan, Adana’dan
Doğmuş gibiyiz sanki hepimiz bir anadan.
Bir mangada on kardeş, bir bölükte yüz kardeş,
Her birimiz bir bölük, düşman askerine eş.
Kimimiz delik deşik, al kanlara bulanmış;
Şehadet şerbetiyle Hak Rahmetine kanmış.
Yaralanıp düşenler, mahzun mahzun bakmakta,
O güzel gövdelerden sel gibi kan akmakta.
Savaş değil de sanki toydayız, düğündeyiz
Kulun Hakk’a vardığı bir mukaddes gündeyiz.
Toprağı santim santim mühürledi kanımız;
Ey vatan! Senin için feda olsun canımız…”
Bu vesile ile, başta Çanakkale’de şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimiz olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Allah’ım! Gencecik bedenlerini vatanlarına siper eden, canlarını din-ü devlet, mülk-ü millet uğrunda feda eden, istiklal ve istikbalimiz uğrunda ruhunu sana armağan eden şehitlerimize merhametinle muamele eyle.
Mekanları cennet olsun…