HAMDİ YILMAZ -Yaşamanın alçaklık olduğu günler

Düşününüz ki, gazetecisiniz, edebiyatçısınız, sanatçısınız..

Yaşadığınız kent işgal edilmiş, vatan elden gidiyor. Ne yazarsınız, nasıl yazarsınız, yazmanıza kim izin verir. Vs. vs.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, İstanbul’un işgali sırasında bu ruh hâline iliklerine kadar bürünmüş birisidir.

Çağlayanlar adlı kitap esasında kendisini Türk olarak hisseden herkesin okuması gereken bir kitaptır. Hatta boşa kürek çekmemeleri için Türklük düşmanlarına da tavsiye edilir. Bugün 101 yıl öncesine gidelim. Bir taraftan, “ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen bir komutan, diğer taraftan içinde bulunduğu şartlarda yaşamayı alçaklık sayan bir gençlik.

İşte tarihin kaydettiği en istisnai savaş ve Çanakkale Zaferi’nin özeti.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun ‘Sümbül Kokusu’ adlı hikâyesinden özetlenen şu metni dikkatinize sunuyorum:

 “Pazar günü, Budapeşte Darülfünunu Tabiiyyat şubesinde öğrenim gören Hüseyin Arif, Macaristan’ın dar sokaklarından birinin kasvetli, dar evlerinden birinde, gazete okumaktadır. Gazetede Çanakkale Savaşı’nın gidişatıyla ilgili pek çok haber vardır. İstanbul’un, Boğazlar’ın her yanının sarıldığı, ülkenin çok zor durumda olduğu yazmaktadır.

Hüseyin Arif, memleketinin düştüğü bu durumdan dolayı büyük bir hüzün içindedir. Ülkenin cephane durumu çok eksiktir. Oysa düşman askerlerine her yandan yardım gelmektedir. Onların her türlü imkânı karşısında Türk askerinin yalnızca bir göğsü, bir de bazusu vardır. İstanbul; camileriyle, mavi denizi ve göğü, mezarlıkları, surları ile gözlerinin önüne gelmektedir. Ona göre, İstanbul’un hamalları Avrupa’nın lordlarından daha asildir. Kaldığı Macar topraklarındaki sokaklara göre İstanbul’un sokakları daha nurani, daha neşelidir. İçinden bir çığlık kopar. Allah’a, vatanımı düşmana çiğnetme, diye yalvarır.

Bu hüzün içinde, memleketine ait neyi varsa hepsini koklar. Sonra pencereyi açar. Ev sahibi dört gün önce bir sümbül vermiştir. Pencereyi açınca duyduğu sümbül kokusuyla irkilir. Sümbül saksısının üzerine kapanarak ağlamaya başlar.

O sırada kapı vurulur. Gelen Mehmet Siyavuş’tur. Mehmet’e sümbülü derinden koklamasını söyler. Mehmet Siyavuş da irkilir. Çünkü sümbül, İstanbul kokmaktadır. Mart aylarında İstanbul’da işportalarda ‘bahariye kokuları’ diye satılan sümbül kokusunu hatırlarlar.

İkisi de ‘Ah vatan!’ derler. ‘Vatanı kaybediyoruz.’ diye ağlamaya başlarlar.

İki genç, bir şey yapmaları gerektiğine karar verir.

 Hüseyin Arif arkadaşına; ‘Yaşamak alçaklıktır. Çanakkale cephesinde ölmeliyiz.’ der. Birbirlerine sarılarak ikisi de vatan için savaşmaya karar verir.

İki gün içinde eşyalarını satarlar. Pasaport işlemleri için gittiklerinde görevli onlara ‘Talebelerin askerlikleri ertelendi.’ dediğinde, onlar büyük bir huzurla ‘Biz gönüllü gidiyoruz.’ cevabını verirler.”

(Bu yazı 18 Mart 2014 tarihinde yayımlanmıştır)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir