HAMDİ YILMAZ -Balkanlardaki bölgesel çabalar ve milliyetçilik

Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimi ile oluşan ‘Balkan Paktı’ deneyiminden beri Balkan ülkeleri zaman zaman bölgesel iş ve güç birliği çabalarına yönelik adımlar atmıştır.
Ne var ki, Batı Avrupa bu adımların izlerini kısa sürede silmeyi ve birliktelik oluşumlarını dağıtmayı başarmıştır.
Şu anda bölgede ‘Visegrad Dörtlüsü’, ‘Bükreş Dokuzlusu’, adı konmamış Türkiye, Romanya ve Polonya’dan oluşan üçlü gibi birliktelik çabaları sürdürülmektedir.
Önceki gün Selanik’te Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan arasında gerçekleştirilen bölgesel gelişmeye de bu tarihi perspektiften bakmak gerekiyor.
Atatürk’ün başlattığı Balkan Paktı deneyimi her ne kadar dönemin şartları gereği Hitler ve Mussolini’nin önüne askeri alan birlikteliği olarak çıkmışsa da, günümüzdeki girişimlerin ekonomi gibi tehlikesiz bir alanda hayat bulduğu görülüyor.
Başta Almanya olmak üzere Fransa ve İngiltere Balkan ülkelerini asla rahat bırakmamış, bırakmayacaktır da..
Nitekim, Türkiye, Romanya ve Polonya’dan oluşan üçlü grubun son toplantısına NATO Genel Sekreteri’nin katılımı ile bize göre bu gurubun işlevsizleştirileceği anlaşılmıştır. ABD demek olan NATO’nun dahil olduğu bir alanda ülkelerin ve bölgelerin adının bir anlamı yoktur ve ABD çıkarları ön plandadır.
Güvenlik alanlarında NATO yani ABD çıkarları ile Balkan ülkelerinin çıkarları örtüşebilir. Bunu anlamk mümkün olmakla beraber bölge ülkelerinin hayrına ekonomik gelişmelerin olması da beklenemez.
Batı’nın Avusturya’yı kullanarak Visegrad Dörtlüsü’nü de işlevsiz bırakmayı hedeflediği anlaşılmıştır.
Selanik Zirvesi’nde Yunanistan Başbakanının “… Sadece bu şekildeki adımlarla Balkanlar için, her çeşit milliyetçilikten, içe dönüklükten, korkulardan, ya da ataletten eziyet çekmeyen ancak ortak kalkınma ve iş birliğine odaklı demokratik, Avrupai temelleri atabiliriz.” şeklindeki sözleri ile ekonomi odaklı işbirliğininin sınırlarını “Milliyetçiliği” yok etme gibi ideolojik bir noktaya taşıdığı da görülmüştür.
Yugoslavya’nın dağılışı öncesi Bosna ve bölgesindeki soykırımı Sırp ve Hırvat milliyetçiliğinin bir sonucu olarak ortaya koymak meseleye şaşı bakmaktır.
Hiç bir barbarlığın adı milliyetçilik olamaz.
Barbarlık, ırkçılık ile milliyetçilik apayrı kavramlardır. Ortak paydaları bulunmamaktadır. Ortada sadece yanlış tanımlandırma vardır.
Yanlış tanımlandırmalar ve önyarılar doğru niyetli girişimlere temel teşkil edemez. Doğru sonuç da vermez.
Bölge ülkelerinin öncelikle bunu anlaması gerekiyor.
Önce soy-sop, ülke sonra bölge ardından kıta nihayetinde de dünya milliyetçisi olunmadan insanlığa yararlı olunamaz.
Milliyetçiliğin özü sevgidir. Sevginin hedefi sevilenin dışındakilere zarar vermek değildir.
(Bu yazı 6 temmuz 2018 tarihinde yayımlanmıştır)