70 yıllık Avrupa serüvenimiz – 2

* 5 Mayıs ise modern Avrupa’nın inşası ve Türkiye’nin “Avrupalı” kimliğinde son derece önemli bir gündü

AİHS VE TÜRKİYE

AET bir yana, Avrupa Konseyi 1950’lerde koşar adımla ilerliyor, bugün kökleşmiş sözleşme ve anlaşmaların temellerini atıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa’nın müşterek hukuk alanına dönüşmesini sağlayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) büyük ölçüde AKPM bünyesinde hazırlandı. AKPM üyesi Türk parlamenterler her ne kadar sözleşme temelinde kurulacak mahkemenin (AİHM) bir tür uluslarüstü temyiz organına dönüşmesini istemese de hazırlık çalışmalarına aktif biçimde katıldılar. DP milletvekili Cihad Baban, 16 Ağustos 1950’de AKPM genel kurulunda yaptığı konuşmada, “İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunması, mensubu olduğum DP’nin ana hedeflerinden biridir. Seçim kampanyamızın ana temalarından olan insan haklarına bağlılığın, sadece bize ezici bir zafer kazandırmakla kalmayıp, Türkiye’nin parlamenter rejimini ilerletmesini sağladığı aşikardır” diyordu.

Bu iddialı ifadelere ve AİHS’yi ilk imzalayıp onaylayan ülkelerden biri olmasına rağmen, Türkiye’de iktidara gelen hükümetler sözleşmedeki hakları 1987 yılına kadar kendi vatandaşlarına çok gördü. AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini ise ancak 27 Eylül 1989’da tanıdı. O gün dönemin başbakanı Turgut Özal Avrupa Konseyi’ni ziyaret için Strasbourg’daydı. Askeri darbe travmasından henüz kurtulamamış olan Türkiye, Batı kulübünde kalmak için “Batılı” olduğunu göstermek zorundaydı. Doğu Bloku çatırdıyor, Avrupa tarihinde yeni bir döneme giriliyordu.

“VİZESİZ AVRUPA”YI YARATAN TÜRKİYE

Bugün “Schengen serbest dolaşım alanı” olarak bildiğiniz kavramın felsefi ve pratik temelleri de Avrupa Konseyi tarafından atılmıştır. İnanması zor gelebilir ama “Vizesiz Avrupa”nın mimarları arasında Türkiye de var. Hatta vizelerin kaldırıldığı Avrupa’nın yaratıcı ve uygulayıcılarının başında geliyor! Türkiye 1953’te Almanya ve Hollanda, 1954’te Fransa, 1956’da Belçika ile vizelerin kaldırılmasını öngören anlaşmalar imzaladı. 13 Aralık 1957’de imzalanan “Avrupa Konseyi Üyesi Ülkeler Arasında Şahısların Dolaşım Koşulları” anlaşmasını hazırlayan ve ilk imzalayıp uygulayan ülkeler arasında yer aldı. Bu anlaşma ile Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında pasaport kontrolleri değil ama vizeler kalkıyordu. 12 Eylül askeri darbesine kadar Türkiye ile Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vize yoktu. Batı Avrupa ülkeleri özellikle 1978-1979 ve 1980’de terör eylemlerine karışıp, Türkiye’de yargılanmamak için vize gerekmeyen Avrupa ülkelerine kaçan Türk uyrukluların sayısındaki olağanüstü artış nedeniyle yeniden vize uygulamaya başladılar.

AVRUPA’NIN İLK İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ RAPORU

Günümüz Avrupa demokrasilerinin olmazsa olmazı olan ifade özgürlüğü konusu da bir Avrupa platformunda ilk defa Avrupa Konseyi’nde tartışıldı. Avrupa’nın ilk ifade özgürlüğü rapor ve kararı 1968’de AKPM tarafından hazırlandı. Avrupa’nın ilk ifade özgürlüğü raportörlüğü görevi ise bir Türk parlamentere, AKPM Siyasi İşler Komisyonu üyesi Nihat Erim’e verildi. 1965-1970 arası AKPM üyeliği yapan Erim’in raporu ifade özgürlüğü başta olmak üzere, insan hakları alanında Avrupa’da yeni bir kültürün filizlenmesinin önünü açtı. Erim ifade özgürlüğü raportörlüğü dışında AKPM Başkan Yardımcılığı yaptı, 12 Mart döneminde Avrupa Konseyi ile Türk genelkurmayı arasında diyalog sağlayan isim oldu.

ECEVİT VE AVRUPA KONSEYİ

1958-1959 döneminde AKPM üyeliği yapan Bülent Ecevit 10 Mayıs 1979’da Başbakan olarak Strasbourg’da AKPM genel kuruluna hitap etti. Konuşmasında “Türkiye’de demokratik süreç ve ilerlemenin inişli çıkışlı dönemleri olmuştur. Bu inişli dönemlerde ekonomik ve sosyal güçlerin kötüye gidişi bizleri demokrasi yolundan uzaklaştırdığında, Avrupa Konseyi üyeliğimiz bu yolda kalmakta bize yardım eden bir pusula işlevi görmüştür. Türkiye’de demokrasinin ana koruyucusu, tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi, halkın demokrasi ve özgürlüğe olan bağlılığıdır. Fakat Avrupa Konseyi üyeliğimizin yönümüzü kaybetmememiz için bize yardım ettiği zamanlar da olmuştur” ifadelerini kullandı.

12 Eylül askeri darbesi Türkiye’ye, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi cephesinde neredeyse 25 yıl kaybettirdi. Ankara 2004’te AKPM’nin siyasi denetim sürecinden koşullu olarak çıkarılana kadar tüm enerjisini körü körüne de olsa sadece “kendisini savunmaya” harcadı. Oysa üyesi olmak istediği AB ile ilişkileri Avrupa Konseyi ile işbirliği yapınca ve AKPM denetim sürecinden çıkınca ilerleyecekti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Avrupa İnsan Hakları Komiseri, Avrupa Yerel Yönetimler Kongresi, Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi (CPT), Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO), Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Komisyonu (ECRI) gibi Avrupa’nın referans organlarını bünyesinde toplayan Avrupa Konseyi bu yıl 70’inci kuruluş yıldönümünü kutluyor.

Türkiye dahil bir avuç Avrupa ülkesiyle yola çıkan Avrupa Konseyi bugün irili ufaklı 47 Avrupa devletinden oluşuyor. Ecevit’in 1979’da AKPM kürsüsünden söylediği gibi Türkiye demokrasisi için “pusula” işlevi görmeye de devam ediyor. Türkiye kendi içinde yaşadığı her türlü krize rağmen bugün hâlâ siyasi planda “Avrupalı” muamelesi görüyorsa, bunu büyük ölçüde kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne borçlu. 

(Kayhan Karaca / Strasbourg –DW)

Bülent Ecevit
0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir