Hamdi YILMAZ – Herkese Helal, Müslümana Haram
Gerçek yazarı kimdir bilmem ama internette
dolaşan bir yazıyı dikkatinize sunuyorum:
Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap
Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula
helâl, Müslüman’a haram!..” Bursa
başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… Gitmişler kadıya
şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni
İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye
çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi,
aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama.
Adam: “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış: “Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş: “Nedir gerekçen?..” diye sormuş.
Adam: “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap
verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya
götürülmüş…
Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış: “De bakalım ne
diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl,
Müslüman’a haram yazarsın?..”
Adam, başı önünde konuşur: “Delilim vardır,
lâkin ispat ister.”
“Ya dediğin gibi sağlam değilse
delilin?..”
“O
zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…” “Eeee?!..”
“Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça
tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.”
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar
bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza
biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefâlet
ödeyelim.”
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş.
Bir hafta dolunca, adam: “Sultânım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham
bırakılmış. Az zaman geçmiş ki, adam: “Aynı işi herhangi bir kiliseden
herhangi bir papaz için yaptırınız Sultânım” demiş. Aynı şekilde bir papaz
derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam
etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış.
Sultan: “Bitti mi?..” demiş adama. “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm
zamanıdır izninizle” demiş. “Şimdi nedir isteğin?..” “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en
sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Ve ne olmuş bilin bakalım? Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış. Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok! Aptal ve câhil bir imam tâyin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri. Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için: “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik..”
“Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!” “Vah vaah! Acırım arkasında kıldığım namazlara.” “Sorma, sorma.” Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: “Eee, ne olacak şimdi? Adam: “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”
Sultan acı acı tebessüm etmiş: “Hava bile haram, hava bile!” demiş.
( Bu yazı 3 Aralık 2009’da yayımlandı.)