HAMDİ YILMAZ – ABD’de yanılır!
Dünyada olup biteni anlamadan ülkede olup biteni anlamak güçtür.
Bugünlerde herkes İran’a koşuyor. Açılan kapıların ardından ortaya çıkacak pastadan pay alma telaşı yaşanıyor.
Gelin 40 yıl öncesini İran’ına gidelim..
O günleri, bize kendisini ‘bir ekonomik tetikçi’ olarak tamımlayan John Perkins’in kaleminden aktaralım:
“1975-78 yılları arasında sık sık İran’ı ziyaret ettim. İran da zengin petrol yataklarına sahipti ve Suudi Arabistan gibi onun da büyük projeleri gerçekleştirmek için borçlanmaya ihtiyacı yoktu. Ancak ülkenin tarihi siyasi kargaşayla yüklüydü. O yüzden olaya farklı yaklaştık. Şah’ı ilericilik sembolü haline getirmek için Washington ve iş dünyası el ele verdi. OPEC’in kurulmasıyla Şah etkin bir dünya lideri olmuştu. Aynı zamanda Müslüman Orta Doğu’nun en güçlü ordusunu kurmuştu.
MAIN (Bir Amerikan firması) Hazar Denizindeki turizm bölgesinden Hürmüz boğazındaki askeri tesislere kadar ülkenin her yerini kapsayan projeler yapıyordu. Orda da işimiz, bölgesel kalkınma potansiyellerini tahmin edip ona göre elektrik üretim ve dağıtım sistemlerini tasarlamaktı.
Yüzeyde İran, Hıristiyan-Müslüman işbirliğinin örnek bir modeli gibi görünüyordu.
Ancak kısa süre sonra fark ettim ki sakin görünüşün altında derin bir öfke yatıyor.
İran’daki tercümanım beni adını vermek istemediğim ve kısaca ”Doc” diyeceğim bir felsefe doktoruyla tanıştırdı. Doc bana şunları söyledi:
‘Kendine şahların şahı lakabını veren bu adam gerçek bir şeytandır; Hitler’den de beter davranıyor. Üstelik hükümetinizin tam bilgisi ve desteğiyle. Şah sizin Orta
Doğu‘daki tek gerçek müttefikiniz. Tabi ki İsrail’iniz de var ama İsrail sizin için destek değil, köstek. Petrolü yok. Politikacılarınız sırf Amerika’daki Yahudi oylarını ve seçim kampanyalarına Yahudi parasını almak için İsrail’e arka çıkmak zorunda. Sizin için Şah daha önemli. Oysa Şah’ın fazla vadesi kalmadı. Herkes ondan nefret ediyor. Şah’ın kapitalizminden yararlanan bazı zenginler hariç, halkın arasında muazzam bir dini hareket var. Aklınız varsa, şirketiniz bizim ülkemizden uzak durur. Sizi uyarıyoruz: burada çok para kazanacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Şah gidecek ve siz de paranızı alamayacaksınız. Üstelik Şah’ın çöküşü yalnızca bir başlangıç, Müslüman dünyasının gidişatının bir göstergesi olacak. Öfkemizi çok uzun süre baskı altında tuttuk, yakında patlamak üzere.’
Bu konuşmadan çok kısa bir süre sonra Ayetullah Humeyni ve Mollaların önderliğinde isyan, gösteri ve bombalamalar başladı. Şah 1979 da Mısır’a kaçtı. MAIN, Doc’un dediği gibi, İran’da milyarlarca dolar kaybetti. Gerek ülke olarak gerekse şirket olarak bütün bağlantılarımıza, ofislerimize, istihbaratımıza rağmen olacakları tahmin edememiştik.”
Bu olaydan Amerika’nın gereken dersi aldığını anlatmaya gerek yok. ABD, İslam Dini’ni kullanarak, istediğini getirerek, istediğini götürerek, politikacıları kullanabilecekleri bir coğrafya ile karşı karşıya olduğunu görmüştü.
Üstelik, bu durum 1962 yılında karalaştırdıkları İslam Dini ile oynama politikaları ile de örtüşüyordu.
Bu konuda tarihi deneyime sahip olan İngiltere’yi da yanına alarak Adriyatik’ten Çin’e kadar kırk yıldır at koşturuyor.
Bosna, Çeçenistan ve Afganistan bataklıklarında yetiştirdiği sivri sinekleri Batı’nın manyak ve şizofrenleri ile birleştirerek kısa sürede coğrafyayı kan gölüne çevirdi. Ama ABD dışındaki bir milyon askerini bu sayede muhafaza edebildi. Bu sayede bu bir milyon askerle ilintili 10 milyonluk nüfusu ekonomik olarak yaşatabildi. İmansızını bulacağı güne kadar da bu yolu terk etmeyecek. Böyle biline.
(Bu yazı 1 Ağustos 2015 tarihinde yayımlanmıştır)