Hamdi YILMAZ – 27 Mayıs güzellemesi

27 Mayıs 1960 tarihi bugün 20 yaş civarındaki gençler için ne anlam ifade eder? Belki de hiç bir şey! Çünkü, 27 Mayıs bu yaştaki gençlerin ancak kitaplardan okuduğu bir tarihtir. Onu da kaç kişinin okuduğu üç aşağı beş yukarı herkesin malûmudur.
Tıpkı bugün 50 yaş civarında olanlara Kurtuluş Savaşı’nın ifade ettiği anlam gibi.. Çünkü bizler de Kurtuluş Savaşı’nı salt kitaplardan okuduk. Savaşın bizzatihi aktörlerinin ağzından dinleyenlerimizin sayısı parmakla sayılacak kadar azdır.
Dünkü Anayurt’ta Demokrat Parti uzmanı M.Arif DEMİRER güzel bir tesbit yapmış. Üşenmemiş, 27 Mayıs günü Türk basınında 27 Mayıs günü yayımlanan 27 Mayıs darbesi ile ilgili haber ve yorumları tek tek saymış. Bunların yanlışlışlıklarını da bir bir ortaya koymuş.
Bu tesbitlerden anlaşıldığına göre, İlhan Selçık’un Cumhuriyet Gazetesi bile sapla samanı birbirine karıştırmış. Süleyman Demirel dönemlerinin eserlerinden olan Sovyetler Birliği patentli İskenderun Demir Çelik Tesisleri bile 27 Mayıs öncesinin başbakanı Adnan Menderes dönemine aitmiş gibi gösterilmiş.
Yani, döner internet arşivinden Demirer’in araştırmasına bakarsanız, dandirik Türk basınının 49 yıl önceki siyasi depremimiz ile ilgili yanlışlıklarını tek tek görebilirsiniz. Dolayısı ile nasıl “Balık hafızalı” bir toplum haline getirildiğimizi de görebilirsiniz. 49 yıl önceki bir olayı yaşayanları hayatta iken bile gerçeğe yakın bir değerlendirme ile ortaya koyan çıkmadığına göre, modern milletlerde yakın tarih sayılan 100 yıl önceki olaylarla ilgili değerlendirmelere nasıl inancağız?
Mustafa Kemal’i Samsun’a Vahdettin mi gönderdiydi? İngilizler babalarının hayrına mı kendi vatanının sınırları içindeki bir yere gitmek için Musatfa Kemal’e ‘vize’ verdiydi? Vahtetin ‘Kızıl Sultan mıydı yoksa ‘Kara Sultan’ mı?
Bu tartışmaların içinden kim nasıl çıkacak? Denebilirki, ‘Nutuk’u okuyun’ o dönemle ilgili tarafların yazdıklarını okuyun.
Hay hay! Okuyalım ama, okumanın yazmanın yüz yıl öncesine göre zirve yaptığı 49 yıl önceki olay hakkında yaşayanları hayatta iken bu kadar zırvalandığına göre, tanıkları tarih olmuş bir dönemi sıhhatli değerlendirmek mümkün mü?
Bırakın 20’li yaşlardaki gençleri, bizim kuşak bile Nutuk’u anlamak için tefsircilerin himmetine muhtaç iken, kim neyi kimin menfaati için öğrendiğini nasıl bilecek?
Kısacası, “Hakikatin hatırı dostun hatırından üstün” ise de hakikate nasıl ulaşacağız?
Bütün mesele burada döğümlenmekte ve düğümün çözümü olaylara ilmin gözü ile bakmayı öğrenmekte geçmektedir. Böylece körü körüne “Mürit” olmaktan, körü körüne sevgi ve nefretten de kurtulunmuş olunur.
(Bu yazı 31 Mayıs 2009’da yayımlanmıştır)