HAMDİ YILMAZ-Aslolan insan mutluluğu ise
İnsan, hastalık vesilesi ile de olsa bir kaç gün eve mahkum kalınca, sosyal olaylara daha başka yoğunlaşıyor.
Geleneksel ve kalabalık Türk aile tipi ile ‘çekirdek aile’ tipi ve endüstriyel ülkelerde içe kapanmış aile tipi gibi şeyleri gündemine alıyor.
“Şurada bir garip ölmüş diyeler
Üçgünden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin”
Bugün biz Cumhuriyetimizin kurucusunun sözlerini bile ‘Günümüz Türkçesi’ kandırmacası ile tercüme ederken, yukardaki dörtlüğün şairi Yunus Emre, asırlar öncesinden arı duru Türkçesi ile böyle sesleniyor.
Yunusun devrinde garipler için söylenen mısralar bugünün varsıl insanları için de geçerli değil mi?
Evinde kimseden habersiz, üç gün sonra duyulacak şekilde ölen nice varlıklı insan bilmiyor muyuz?
Demek ki değişen çağlar, gelişen teknoloji, kazanılan iyi kazançlar bile insanı Yunus’un kast ettiği gariplikten kurtaramıyor.
Aslolan insan denen ‘Eşref-i mahlukat’ın mutluluğu ise sosyal hayatımızın toplumsal hayat içindeki önemini bir kez daha ön plana çıkartıyor.
Bu anlamda kalabalık aile tipinin yada aile fertlerinin coğrafi anlamda birbirlerine yakınlığının önemini yabana atmamak gerekiyor.
Hangimiz çoğu zaman baba-oğul, amca-yeğen, bacı-gardaşın dişişerek geçirdikleri gündelik hayata imrenerek bakmayız ki?
Dizi senaryosu yazanlar bile çoktan fark etmişler..
İzleyicisi çok olan dizilere biraz da bu gözle bakmalıyız.
Dostyeveski’nin romanlarındaki kasvetli yalnız odalarının, aşağı mahalledeki yakın akrabaya mektup gönderme adetinin değişik versiyonu da olsa bu yüz yılda insanlığın kaderi haline gelmesi sizce de es geçilmemesi gereken bir nokta değil mi?
İnsanlar niçin karınca gibi toplu olarak sosyal hayat katledicisi AVM’lere, mağazalara yöneliyor, hiç düşündünüz mü?
Gerekçe üç kuruşluk ucuzluk yada yapay lükslükle ego tatmininden mi ibaret?
(Bu yazı 6 Ekim 2017’de yayımlanmıştır)