Hamdi YILMAZ -Benim Joan Baez gideli 7 yıl oldu
1975 yılında üniversite öğrencisi olarak Ankara’ya adım attığımızda, türkü
dinlediğimiz için küçümsenmiştik. Türkü, köylülere ve köylülüğe has yada yaşlılara
ait bir müzik türü idi!
Oysa şehirliler başka birşey dinliyorlardı. Bu piskolojinin kültürel birikimim yoğunlaşıncaya kadar ezikliğini yaşadığımı itiraf etmeliyim.
Kendimde hep bir eksiklik aradım. İşin siyasal boyutu da var ama oraya girmeyelim.
Hayatımda ilk ve son Neşet Ertaş Konseri’ni 1989 veya 1990 yılı olmalıydı, Kırşehir’de stadyum’da dinledim. Stadyum dolduğu gibi şehirdeki meşhur Kale’nin etekleri de dolmuştu.
1975 piskolojisi ile olsa gerek, o gün Kırşehir’de stadyum, Kale eteği ve apartman balkonlarını dolduran on binlerce insanı bu amaçla gözlemlediğimi iyi hatırlıyorum. Gençler yüzde 80 oranındaydı.
“Demek ki, bende bir anormallik yoktu”.
Stadyumun ortasına sahne kurulmuştu. Önce Gülşen Kutlu çıktı sahneye.
Dönemin Kırşehir Valisi, değerli insan Mustafa Yıldırım’a, “Sayın Valim, tedbir
almazsanız, biraz sonra bu kalabalık bizi çiğner” dedim. Çünkü, yılların hasreti ile
insanların Neşet Ertaş’ı kucaklamak, yakından görmek isteyenlerin türbinlerden
sahaya hücum edeceğini bilmek için yöre halkının sanatçıya duyduğu muhabbeti
bilmek yeterliydi.
Neyse, o konserin ardından göğsümü gere gere ve köylülüğümden (!) utanmadan
“Benim Joan Baez’im” başlıklı köşe yazımı yazdım. Bizim yazıların kaderi de
Neşet’in Türküleri gibi sağda solda kalmak oldu. O dönemde internet de
olmadığından bahsi geçen yazıyı şimdi bulmam mümkün değil. İyi bir yazıydı diye
hatırlıyorum.
1992 yılında ilk defa yurt dışına çıkınca, telefonla Amsterdam’dan Köln’ü aradım.
Neşet Ertaş Köln’de yaşıyordu. Röportaj arzumu ilettim. “Hemşerim, ben cahilim,
konuşmasını bilmem” diye geri çevirdi. Israrcılık yapacak konumda da değildim. O iş
Bizim Bayram Bilge Tokel’e nasip oldu. Neşet’in 60’ından sonra da olsa hakettiği ilgi
ve iltifatı görmesine vesile oldu.
2000’binli yılların başlarındaydı, İstanbul’da havaalanında karşılaştım. Uçak saatine
kadar belki yarım saatlik bir sürede birşeyler içtik. “Benim Joan Baez’im” başlıklı
yazıyı anlattım.
55 yaşındayım, beni sevenler başlangıçta bilmemelerine rağmen, sonraları hep Neşet
Ertaş’ı da sevdiler. Sevmek için tanımak, bilmek lâzım. Oysa bizim aydınımız
nedense kendi değerlerini bilmek ve tanımak ihtiyacını hissetmedi. Baksanıza ben bile
o yıllarda Neşet Ertaş’ı dönem aydınımızın tapıncı “Joan Baez” başlığı ile anlatmaya
çalışmışım.
Ben yukarıdaki satırları yazdıktan sekiz gün sonra, 25 Eylül 2012’de vefatı ile tüm
Türkiye ayağa kalktı. Bir gönül insanı ve bir gönül yorgunu olarak aramızdan ayrılan
Neşet Ertaş’ın makamı cennet olsun.
(24 Eylül 2014 tarihinde yazılan bu yazı rakamlar açısından güncellenmiştir)