HAMDİ YILMAZ-Babadağ, Sarı Saltuk ve Serdar Bey

Yer Hollanda Lahey, 1992 yılı Mayıs ayıydı.
Musa Serdar Çelebi ile sohbetimiz sırasında konu Romanya’daki Sarı Saltuk’a geldi dayandı. O Romanya’dan yeni dönmüştü.
Uzun sohbette Çelebi’nin hayalini dinledim.
Aradan 26 yıl geçti. Nitekim Cuma ve Cumartesi günleri 1992 yılındaki hayalin bir ürünü olan 7’inci Sarı Saltuk Buluşması vesilesi ile Serdar Başkan ile yine beraberdik.
Gazi Ali Paşa Camii’ye biz biraz erken geldik. Gülten Abdula, yaşlı bir kadınla selamlaştıktan sonra bana dönerek; “Babdağ’ın yerlisini arıyordun, Al sana Babadağ’ın yerlisi bir Hanım” dedi ve uzaklaştı.
Ülviye Tahiroğlu ile böylece muhabbete başladık. Yanında beş- altı yaşlarındaki torunu da vardı.
İtfaiye’den emekli eşi geçen yıl vefat etmiş, kendisi tavuk mezbahanesinden emekli olmuş, 150 euro emekli maaşı ile yaşamaya çalışıyordu.
Türkiye’de Çorlu’da, İstanbul Yeni Bosna’da 30 civarında akrabası vardı. Kendisi 7 defa Türkiye’ye gitmişti.
Torununun iyi Türkçe konuştuğunu söyledim, “Evde Türkçe konuşuruz” dedi. Babadağ’da 35-40 hane Türk kalmış, merkezden biraz uzakta Türk Mahallesi varmış, orada oturuyorlarmış, vs.
Sonra civar köyleri saydı tek tek. Bir tek Çukurova Köyü’nde okul açıkmış, diğer köylerde kimse kalmamış, çocuk da yokmuş..
***
Sonra Köstence’ye yakın Başpınarlı hanımlarla karşılaştım. 140-150 hane kalmışlardı. Ama, okulları kapalıydı. Her sınıfta en az 7 öğrenci bulunması şartı olduğundan, bu kadar öğrenci de bulunamadığından okul kapalıydı. Aileler de çocukların Türkçe eğitim görmelerini istemiyorlarmış, gelecekleri açısından.
Oysa, dönemin Büyükelçileri ile birlikte en az 3 defa gittiğimi hatırlıyorum Başpınar’a. Sonuncusunda da okula bilgisayarlar götürülmüştü.
Yüreğim burkuldu..
***
Bir ara Bükreş’ten İlmiye Hanım’ı gördüm, hal hatırdan sonra “otobüsle mi geldiniz?” diye sordum. “Yok mikrobus ile geldik. Her yıl bizi o araba getirir” dedi.
***
Bazıları rahmetli Alparsan Türkeş’in dediği türden yakalandıkları Bizans hastalığından (çekememezlik, bir birinin ayağını kaydırmak, bir diğerinin ileri gitmesinden hoşlanmamak gibi) kurtulamadığı için bu yılki etkinliklerden uzak kalsa da hatırı sayılır bir kalabalık vardı.
Bir ara Musa Bey’e rastladım, kalabalık keyiflendirmişti, “Sanki bu sene biraz daha fazla insan var” dedi..
Allah gecinden versin ama bende, ölmeden önce yaktığı ateşin sönmeyeceğinden emin olmak istiyor gibi bir izlenim bıraktı..
***
Bir önceki gün Prof Dr. Azmi Özcan, Sarı Saltuk burlarından bahsetmişti.. Babadağ’da dolaşırken kendi kendime, “Bir de Sarı Saltuk Vakfı kurulsa” dedim.
(Bu yazı 24 Eylül 2014 tarihinde yayımlanmıştır)