HAMDİ YILMAZ -Bankalar neye kredi vermeli?
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı “Nurettin Özdebir, “bankacılık sisteminin ipoteğe değil projeye kredi vermesi gerektiğini” söylemiş.
Bu vesile ile hatırladıklarımı sizinle paylaşmak isterim.
1998’de Rus krizi geldiğinde Ankara’da Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği (OSİAD) genel sekreteriydim. Üstelik bu göreve başlamadan önce 5 sayı haftalık gazete çıkartmış, o vesile ile OSTİM ve İvedik Organizize sanayi bölgelerini karış karış dolaşmış, onlarca haber yapmıştım. Kısacası üreticinin sorunlarını biliyordum.
Halk Bankası ve Vakıf Bank yetkilileri ile görüşmüş, alt yapısını hazırlamıştım, sonra da dernek yönetimimize bankalarla hazırlanan anlaşmayı imzalamak kalmıştı.
Birincisi, o günün Türkiyesi’nde faiz oranları yıllık yüzde72-73 iken, OSİAD üyelerine bu iki banka yüzde 28-29 faizle kredi vermişti.
350 civarında üyemiz vardı.
İkincisi, bu kamu bankası yetkililerine, “Biz bu insanlara sanayicilik mi yaptıracağız yoksa emlakçılık mı?” diye sorarak, çeşitli diller dökerek onları da ikna ederek gayrimenkul ipoteği yerine makina araç gereç ipoteğini de kabul ettirmiştim..
Adamın içeride her biri bir kaç milyon euro değerinde üretim makineleri var ama, ihtiyaç duyduğu üç kuruşluk kredi için “İlle de ev arsa ipoteği” isteniyordu.
Aradan 20-21 yıl geçtikten sonra, ASO başkanının “bankacılık sisteminin ipoteğe değil projeye kredi vermesi gerektiğini” açıklaması beni o günlere götürdü.
Demek ki, değişmemiş.
Liberali, sosyal demokratı, sosyalisti, milliyetçisi, komünisti, dindarı, dinsizi nice yöneticiler gelip geçiyor ama bizim o “mâkûs” talihimiz değişmiyor.
Türkiye’nin derdi parti- pırtı değil. Asıl o talihi yenmeliyiz. Bunun için de zihniyeti değiştirmeliyiz.
Avrupa’daki ilk 13 yıllık gazetecilik deneyiminden sonra şunu söylemeye başlamıştım; “Almanya’da Hollanda’da sağlam projesi olan her insan iş yapabilir, çünkü kapısını çaldığı her iki bankanın birisinde finans bulabilir.”
Bunun canlı tanığıydım.
Her halde son 14 yıldır değişmemiştir.
ASO Başkanı Özdebir’in söylediği şey bu Batı Avrupa gerçeğinden farklı bir şey değil.
Bankacı değilim, ahkâm kesmeme gerek yok ama, çıplak gözle Romanya’da gördüklerime gelince; bu gayrimenkul ipoteği metodunun da sağlam bir pabuç olmadığı anlaşılmış olmalı.
2008 krizinin ardından yılda 10 bin konut ihtiyacı olan Romanya’da bankaların elinde 60 bin konut ve binlerce işyeri kalmıştı.
Üstelik üç kuruşluk rüşvetle gayrimenkul değerlerinin şişirilmediğini (şimdi olmayabilir) bilmeyen mi vardı..