HAMDİ YILMAZ -Satmasını galiba öğreniyoruz!
Batı’daki 27 yıllık gazetecilik hayatım boyunca, işadamlarımızla hep kavga eder gibi konuştum. Samimiyetimi bildiklerinden yada en azından anladıklarından dolayı hiç birisi kızmadı. Ya “haklısın” dedi, yada bilmediğim bir husus varsa beni aydınlattı.
Böylesi olayların biri 1995 yılında Köln Anuga Gıda Fuarında başıma geldi. İzmir’den gelerek Fuarda stand açan bir Türk’ten İsrailli bir adam 100 ton reçel almak istiyordu. “Malın kaliteli ve fiyatın da uygun. Hemen şimdi sözleşme imzalıyalım” diyen müşteriyi bizimki başından savdı.
Adama kızdım. “Neden Türkiye’den gelip stand açtın? Malını satmak için değil mi? öyleyse 100 ton mal almak isteyen müşteriyi niye başından savıyorsun?”
Adam benim ses tonumla bana cevap vermişti; “Bilmediğin birşey var, imzalarsam o reçeli yapacak şekeri türkiye’de bulamam!”
Ağzım açık kalmıştı.
***
Geçen yıl Eylül ayında Başarılı Türk Firmaları Ödül töreni için bir işadamımızı ziyaret etmiştim. Ziyaret sırasında ora bura konuşurken işadamımızın bir önceki yıla göre cirosunun 5 milyon ley düştüğü ortaya çıkmıştı, hayli de üzülmüştü. Bu yıl içersinde bir kaç defa bana, “iyiki de beni uyardın. Iki ay yerimde durmadım, mal sattım ve o açığı da kapattım” demişti.
Bu yıl 2018 bilançolarını değerlendirirken aklıma düştü. Hakikaten o ciro açığını kapatmış mıydı? Kapattığını ve yüzde 15 oranın da üste çıktığını görünce sevindim.
***
Bir ziyaret sırasında da 2018 yılında hayli ciro yapmasına rağmen kâr elde edemeyen işadamımızın moral bozukluğunu görünce, “Bak 300 küsür kişiye iş veriyorsun. Bunların birer eşleri veya sedikleri olsa 600 kişi eder. Bırak çoluk çocuğunu. Bunun hiç mi sevabı yok da kendi kendine kahrediyorsun” dedim.
“haklısın hiç o açıdan bakmamıştım” dedi.
***
Bu yılın başlarında da Romanya’da hatırı sayılır bir ihaleye giren Türk firmasına Romen basını çullanınca, baktım bizimki bir başka Avrupa ülkesinde ciddi başarı elde etmişti.
“Satmasını bilmiyoruz” başlıklı bir yazı yazdım ve Türk firmasını başarılarını pazarlayamadığı için eleştirdim.. Oysa pazarlayacak her türlü imkanları vardı.
Sanırım eleştirinin dozunu da biraz kaçırdım.
Ertesi günü Türkiye’den firmanın sahibi aradı. Ben bana kızmasını beklerken, o bana “Bizim gözümüzü açtın, çok büyük ders verdin” diye teşekkür üstüne teşekkür ederek beni ziyaret edeceğini söyledi. Ben de gazetemizin yıl dönümü gecesi yakındı, “Buyurun misafirimiz olun” dedim. Gecenin süresini epey uzun buldu, haftaya geleceğini, gün içinde hangi gün olacağını da söyledi. Öğleden sonra günü de kararlaştırdık.
Araya ecinniler girmiş olmalı ki, gelmedi. O gün aradığımda Telefonumu da açmadı.
Bir ay sonra baktım, Romanya’da müdürleri ile bir basın toplantısı düzenlemiş, işin gereğini yapmaya başlamıştı. Için için sevindim.
Önceki aylar da ihaleyi kazandığını öğrenince mutlu olmuştum.
***
Satmanın kollektif bir savaş olduğunu bilmeyenimiz yok. Ama gereğini yapmayı düşe kalka öğreniyoruz.