ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde kararı – *Prf. Dr. Eldar Hasanov (Azerbaycan Cumhuriyeti Sırbistan Büyükelçisi)
29 Ekim 2019 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilen “Ermeni soykırımı” denilen karar siyasi, yasal ve tarihi bakımından herhangi bir çerçeveye sığmaz. Bu kararı ABD-Türkiye ilişkileri tarihinde sadece kısa vadeli çıkarlar için verilmiş acele bir karar hesab ediyorum. Sözsüz ki, bu kararın hiç bir etkisi yoktur. Şimdiye kadar, Ermenilere yandaşlık eden bazı ülkeler, bu sözde soykırım ile ilgili çeşitli kararlar kabul etmiştir. Onlar hiçbir şeyi değiştirmediklerinden, bu karar da hiçbir şeyi değiştirmez. Kısacası bir devletin yasama organının önyargılı lobicilik çıkarlarına hizmet etmesi ve politik etki aracı olarak kullanılması, istikrarsız, kısa vadeli çıkarlara odaklanmış politikası üzücüdür.
Bu tür kararlar Türkiye’yi daha esnek, güçlü ve sağlam kılmaya hizmet ediyor. Tüm dünyada adaletsizlik hızla devam ediyor. O kadar ki, 100 yıl önce olanları değerlendirenler, 1975 – 1983 yılları arasında ASALA terör örgütünden teröristlerin Avrupa ve Kuzey Amerika’da Türk diplomatlarına ve ailelerine karşı işlenmiş acımasız cinayetleri unutuyorlar. Büyükelçi olarak çalıştığım Sırbistan’da Türkiye Büyükelçisi Galib Balkar’ın 9 Mart 1983’te Belgrad’da iki Ermeni teröristi Andranik Bogosyan ve Raffi Elbekyan tarafından öldürülmesi Ermeni terörizminin en belirgin örneklerinden biri. Tarih boyunca, elçiler her zaman dokunulmaz ve ayrıcalıklı olarak kabul edildi. Avrupanın gözü önunde – Paris, Viyana, Brüksel, Vatikan, Madrid, Atina, Cenevre ve Lizbon”da – (Amerika’da – Santa Barbara, Los Angeles, Boston) Türk diplomatları katledildiğinde bazı ülkeler Teröristlerin cezadan kaçmaları için bile ellerinden geleni yapmadılar mı? 100 yıl önce, tüm dünya Birinci Dünya Savaşı tarafından sarsıldığında, milyonlarca insan öldürüldüğünde sadece Ermeniler varmış kibi olayları “soykırım” olarak tanımlayanlar, 27 yıl önce yaşanan ve gerçeklerin kanıtlandığı Hocalı soykırımını neden görmüyorlar?
Uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler sistemi kendi günbatımını yaşıyor. Çifte standartlar, önyargılı ve haksız yaklaşımlar politik mücadelenin ön saflarında yer almaktadır. Bu uzun süre devam edemez. Uluslararası toplum daha uyanıkdır. Herkes kimin ne olduğunu ve perdelerin arkasında hangi politikaların yapıldığını biliyor. Bunu açıkça söyleyenler ve bazı nedenlerden dolayı susanlar da var. Ancak gerçekler şimdi daha canlı görünüyor.
Türkiye bulunduğu bölgede ağırlığı olan bir ülkedir, bin yıllık bir tarihe sahip bir devletdir.Türkiye ile ittifakın değeri bilinmeli. Bu tür kararlar ABD’nin jeostratejik çıkarlarına değil, geçici olarak Ermenilerin haksız ve temelsiz iddialarına hizmet ediyor.
Sözde Ermeni soykırımını tanıyan ülkelerin sıralamasına baktığınızda, bu ülkelerin Türkiyeye karşı intikam hissi duyan veya Ermeni cemaatinin etkin olduğu ülkeler olduğu belli oluyor. Başka bir deyişle, “Ermeni soykırımı” nın bazı ülkelerin ellerinde siyasi bir araç olduğu ve Ermeni halkının ne pahasına olursa olsun “Milli Dayanışma”sını sürdürmek için tasarlanmış perspektifsiz siyasal ucuz bir araç olduğu ortaya çıkıyor.
Bu arada tarihe kısa bir göz atmanın bir faydası var: Ermeniler, Osmanlı döneminde en ayrıcalıklı halklardan biriydi. Ermenilerin kendi okulları ve ardından kendi liseleri, kilseleri vardı. Hatta üst düzey hükümet pozisyonlarında çalıştılar. Bunlara rağmen bir takım hain ve hoşnutsuz Ermeni açıkça Osmanlı və Türkiye karşıtı propaganda yapan gazete ve kitaplar yayınladılar. Savaşlarda bile, Osmanlı ordusunda gayrimüslim bir millet olarak hizmet etmemiş olan Ermeniler, zenginleştiler, ticaret yaptılar, mülk, toprak edindiler, çeşitli sanat ve meslekler kazandılar. Çoğu durumda orduda yalnızca kiralık olarak işe alındılar (yani, vatanlarını bile para karşılığında korumuşlar). Arşiv belgelerinden açıkça anlaşılıyor ki, Osmanlı ordusunda hizmet eden Ermenilerin çoğu durumda duşman tarafına geçmesi, ihaneti zaman zaman öyle bir sınıra ulaşmış ki, bunu önlemek için özel önlemler alınmış ve onlar kitlesel olarak ordudan taburçu edilmişler..
Ardından, Osmanlılar Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığında, koynunda beslediği Ermeniler ona arkadan darbe vurmaya çalışacak, gücünü de arkadakı kadınlara, yaşlılara ve çocuklara gösterecek. Hem sivil hem de silahsız binlerce insan öldürecek. Bunların hesabını sormak isteyen Osmanlı İmparatorluğu’na soykırım yaptı diyecek. Ancak tüm bunlara rağmen, Ermeniler Türkiye’de ayrımcılığa maruz kalmadan rahatça yaşıyor, dini inançlarını özgürce kullanıyor, parlamentoda bile temsil olunuyorlar. Tüm bunlar, Türk devletinin hümanizminin ve laikliğinin bir göstergesi.
Türkiye devlet arşivlerini açak diyor. Ermenistan açmıyor. Neden? Soykırım söylediğin buysa, neden bu fırsattan yararlanmak ve adalet kurmak istemiyorsun? Çünkü soykırımın olmadığını biliyorsun. Bu sadece hasta bir hülyadır.
Tahmini bile zor, Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllarca yaşayan Ermenilerin başlarından kıl bile eskik olmadı ve bütün ayrıcalıklara sahiplerdi. Ve tüm gücünü I. Dünya Savaşı’na odaklayan Osmanlı, aniden 1915’te Ermenileri “öldürmeye”mi karar verdi?
Meselenin bir diğer mantıksızlığı ise tarihte birçok imparatorluğun olması ve şimdi bu imparatorlukların doğrudan veya dolaylı bir şekilde varislerinin olması halinde bile, neden bu imparatorlukların hesabının bu varis devletlerden sorulmadığını merak ediyorum.
Hatta 10 Ekim 2009’da Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları İsviçre, Zürih’te “Diplomatik İlişkilerin Kurulması Protokolü” ve “İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü” nü imzaladılar.İkinci protokola esasen Ermeni, Türk, İsviçre ve diğer uluslararası uzmanların katılımıyla bir alt komite kurulması öngörülüyordu. Komisyon iki halk arasında karşılıklı güven sağlamayı amaçlağan, yanı sıra tarihsel belge ve arşivlerin tarafsız bilimsel araştırması yoluyla sorunların çözümü için önerilerde bulunmalıydı. Ermenistanın bu protokolü imzalamasını birkaç Ermeni uzmanı ve bazı batı medyası “soykırım” iddiasının Ermenistan tarafından şüphe altına konulması gibi yorumladılar. Ancak Ermeniler bunu da kurnazca reddettiler.
ABD Temsilciler Meclisi üyelerinin Ermenistanın, Ermeni patriği ve Massaçusetdəki “Daşnaqsütün arşivlerinin açılmasına ilişkin bir karar alması daha objektiv, adil ve mantıklı olmaz mı?
“Ermeni soykırımı” olarak adlandırılan iddiaların temelsiz ve sözde olduğunu kanıtlayan binlerce kaynak var. ABD Temsilciler Meclisi üyeleri bu kaynakların farkında olmayabilir. Ancak, en azından Amerikan anayasası ve uluslararası hukuk uzmanı, ABD Cumhurbaşkanı Ronald Reyganın Hukuk Müşaviri olmuş Bryus Feinin söylədiklərinden haberdardırlar:
“Reygan başkanlığında, Beyaz Saray’ın 1981’deki soruşturması, Ermenilerin çoğunlukla Fransa ve Rusya’nın desteğiyle 2 milyon Osmanlı öldürdüğünü ortaya koydu. Ermenilerin onlara karşı soykırım iddiaları temelsizdir. Ermeniler arşivlerini açmıyorlar çünkü bu gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Osmanlı İmparatorluğunda ulusal azınlıklara büyük bir özen ve saygıyla davranıldı. Azınlıklar dini özgürlüklerini ve hayatlarını çok rahat yaşıyorlardı”. B. Fein, Amerika gibi diğer Batılı ülkelerin de Ermenilerin yalanlarına inandıklarını belirterek, “Buradaki en önemli mesele, Ermenilerin kendi ülkelerine ihanet etmesidir. Osmanlılar kendilerini savunmak ve ihaneti önlemek zorunda kaldılar. ABD’de yaşayan Ermeniler soykırım yalanından büyük para kazanıyor. ABD hükümeti ayrıca Ermenilerle yüzleşmek istemiyor, çünkü ortada büyük paralar var” diyor.
Veya ABD’deki Louisville Üniversitesi’nde Tarih Profesörü olan Justin McCarthy’e göre “Binlerce belge ve kanıtımız var. Bu belgeler, Türklerin değil Ermenilerin soykırım işlediklerini doğrulamaktadır. Osmanlı arşivleri açık ve Ermeniler açmak istemiyorlar. Bir hükümete vatandaşlarına yönelik isyanı önlemek soykırım olarak kabul edilemez. Ermeniler ülkelerine karşı ayaklandılar. Bunun adı ne? Buna anavatana ihanet denir ”.
O zaman bile Osmanlılarla savaşan orduların askerleri, Ermenilerin sivillere karşı zulmüne tahammül edemedi. Öyle ki, Rus ordusunun subayı Hlebovun “Masum Türkleri öldüren Ermeni çetelerine seyrçi kalmamız imkansız” olduğunu söyleyerek Erzurum’da çalışmasının sonlandırılması talebinin de olduğu bir gerçektir.
1905-1922 yıllarında Ermenilerin Erzurum, Van, Kars, Iğdır, Erzincan, Bitlis, Muradiye, Malazgirt, Sarykamys, Diyarbakır, Muş, Bakü, Shamakhi, Guba, Haçmaz, Lankaran, Hacabul, Salyan, Zangazur, Karabağ ve Nahçıvanda 2,5 milyon sivilin acımasızca öldürülmesi belgelerle ve kanıtlarla sübuta yetirilmişdir. Neden edalet, hak carşıları olan devletler bunu görmezden geliyor, sessiz kalıyor?
Soykırımına meruz kalmalarına ilişkin bazı ülkelere yalvaran “mezlum ermeniler” tarafından faşist ideolojisine hizmet eden, Türklere ve Azerbaycanlılara yönelik acımasız kararların organizatörü ve onun doğrudan icraçısı Garagen Njdeğe İrevanda abide koyulması, dünyanın terrorçu kibi kabul etdiği şahısları başda AndranikOzanyanolmaklaDro, VarujanKarepetyan, Monte Melkonyan ve Vazgen Sargsyan’ın kahramanlaşdırıması onların yürütdüğü anti-Türk ve Azerbaycan karşıtı politikaların bir göstergesi.
Aslında, on sekizinci yüzyılın sonlarında bazı Avrupa merkezlerinin ortaya çıkardığı ve desteklediği “Ermeni sorununun”, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkma ve işgal etme planının bir parçası olduğu bir gerçekdir. Bu plan, 1878’de Berlin Kongresi’nin gündemine alınmıştı. Berlin Anlaşması’na Doğu Anadolu’daki Ermenilerin Özerk verilmesine ilişkin 61. Maddesinin dahil edilmesinin ardından, Ermeniler isteklerinin silah gücüne gerçekleşdirilmesi yolunu tutdular. Avrupa ülkeleri Ermeni silahlı gruplarını örgütlemek ve isyana hazırlamak için büyük çabaharcadı. Avrupa’nın desteğiyle kurulan “Armenakan”, “Hnçak” və “Daşnaksutyun” partileri, Anadolu’da gizli silahlı ve terrorist gruplar örgütledi. Hatta Türkiye ermenileri “Batı Ermenistan” adlandırdıkları Doğu Anadolunun altı vilayetinde Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve Sivas’ta bağımsız bir devlet kurmak için Türkleri öldürmeye başladı.
Ayrıca, onu da belirtmekde fayda var ki, 19. ve 20. yüzyıllarda, Rus hükümeti tarafından Türkiye’den Kafkasya’ya – özellikle de Azerbaycan’ın Yelizavetpol ve Erivan illerine, Karabağ, Zangezur, Nahçivanve Göyçeye yüz binlerle ermeninin köçürülmesi organize edilmişdi.
Bunun sonucunda, hemçinin, Gülüstan ve Türkmencay anlaşmalarından sonra Azerbaycan’a taşınan Ermeniler, özelliklerine bağlı kalmakla bu bölgelere yönelik temelsiz iddialarda bulunmaya ve halkımızın kutsal topraklarını havadarlarının destegi ve askeri güç yoluile işgal altında keçici de olsa tutmaya devam ediyorlar.
Aslında, yukarıdaki gerçekler ve bilgiler ne yeni ne de şaşırtıcı değildir. Batılı tarihçiler ve politikacılar bunun farkındadılar. Dürüst olmak gerekirse, zaman zaman tehdit ve baskılara rağmen, adaleti koruyan cesur tarihçiler ve alimler Ermeni yalanlarını gözler önüne sermektedir. Ancak, ne yazık ki, bazı ülkelerin Türkiye’ye karşı kin ve intikam duyguları onların kör olmalarına ve tarihi gerçekleri görmezden gelmelerine neden olmaktadır.
Davası hakk olanın yardımçısı Allahdır,
Hakk olan davada zafer de muhakkaktır!
*(Prof. Dr. Büyükelçi Eldar Hasanov’un bu makalesi danas.rs ve balkanin.in sitelerinde Sırpça olarak yayınlanmıştır?