Hamdi YILMAZ – Polonya’nın altınları, Romanya’nın arşivleri vs

Polonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye üzerinden Batı’ya kaçırdığı altınlardan yüz tonunu ülkesine getirişi, bize 17 Aralık 2008 tarihli yazımızı hatırlattı.

Işte “Hasan Tahsin ve Iraklı Muntazar el Zaidi vs.” başlıklı o yazı:

Iraklı gazeteci, Bush’a tepkisi ve başına gelenleri biliyorsunuz. (ABD Başkanının yüzüne ayakkabı fırlatmıştı hy) O şimdi göz altında. Gelen haberlere gore, Bağdat sokakları üç gündür, el Zaidi’ye destek veren binlerce Iraklıyla dolup taşıyor.

Nedense Aklıma bizim Hasan Tahsin geldi. Bu vesile ile daha önceki bir yazımdan alıntı yapacağım.

Alıntım, Romanya Devlet Televizyonu (TVR) satış koordinatörü Madelina Meinescu Hanım’ın bize anlattıkları ile ilgili.

“Meinescu’nun anlattığına göre, İkinci Dünya Savaşı arefesinde Romanya, ülkenin işgali ihtimaline karşı Hitler’in hışmından korumak için arşivlerini geri almak üzere emaneten Ruslara vermiş.

Rus bu. Geri verir mi, sözünde durur mu? Gitti, gider Romanya arşivleri..

Yine Meinescu’nun anlattığına göre, Romanya benzer gerekçelerle Türklere de emaneten arşivlerini vermiş. Ama, tehlike geçince emanet geriye hemen iade edilmiş.

Meinescu bunları anlatırken Bağdat’ta yapılan kültür yağması aklıma geldi.

İngilizlere Arap Yarımadasını bırakıp geriye çekilirken, yenilmemize rağmen Fahrettin Paşa’nın kutsal topraklardaki ecdat mirasını İstanbul’a kazasız belasız ulaştırışını hatırladım.

Bir ülkenin şartlar ve gerekçeler ne olursa olsun kendi arşivini dahi koruyamayacak konumda olmasının hüznü kapladı içimi..

Oysa, ben gayet masumane bir duygu ile Bükreş hapishanesinde yattığı sırada kuşlarla kurduğu diyalog ile zamanın Bükreş’inde gündeme gelen bizim meşhur, Yunan’a İzmir’in işgalinde ilk kurşunu sıkan gazetecimiz Hasan Tahsin’in Bükreş Cezaevi’ndeki kayıtlarına rastlayamadığımızdan, cezaevi müdürünün söz vermesine rağmen bulamamış olmalı ki, bizi geriye aramadığından filan bahsetmiştim..

Bir de Hasan Tahsin’in iki İngiliz Ajanı’nı vurduğu yer olan Bükreş saat kulesinin nerede olduğu ile ilgili sorumuz olmuştu.

Hasan Tahsin’in 1913 yılında Bükreş Cezaevine girdiğini ve Osmanlı Orduları ile Almanların 1916’da Bükreş’e girişinin ardından cezaevinin kapılarının ardına kadar açılışı ile kurtulduğunu hatırlamak gerekiyor.

Arşiv, adı üstünde geçmiş ve tarih demek. Afganistan ve Irak.. Şimdi, beyni çalınmış iki ülke değil mi?” 

***

İKİNCİ YAZI

TARİHİ YAĞMA VE HASAN TAHSİN

Izmir’in işgali sırasında düşmana ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin şehadetinin yıl dönümünde anıldı. Bu vesile ile biz de bazı şeyleri yeniden hatırladık.

Bundan iki yıl kadar önce bizim Karadeniz Belgeseli’nin hazırlanmasında emeği geçenlerin Romanya’da yaşayanları ile, dizi belgeselin montaj çalışmalarının bitişi vesilesiyle bir yemekte buluşmuştuk.

Romanya Devlet Televizyonu’nun (TVR) satış koordinatörü Madelina Meinescu Hanım’ın yemek sırasında anlattığına göre, İkinci Dünya Savaşı arefesinde Romanya, ülkenin işgali ihtimaline karşı Hitler’in hışmından korumak için arşivlerini geri almak üzere emaneten Ruslara vermiş.

Rus bu. Geri verir mi, sözünde durur mu?

Gitti, gider Romanya arşivleri..

Yine Meinescu’nun anlattığına göre, Romanya benzer gerekçelerle Türklere de emaneten arşivlerini vermiş. Ama, tehlike geçince emanet geriye hemen iade edilmiş.

Meinescu bunları anlatırken Bağdat’ta yapılan kültür yağması aklıma geldi.

İngilizlere Arap Yarımadasını bırakıp geriye çekilirken, yenilmemize rağmen Fahrettin Paşa’nın kutsal topraklardaki ecdat mirasını İstanbul’a kazasız belasız ulaştırışını hatırladım.

Bir ülkenin şartlar ve gerekçeler ne olursa olsun kendi arşivini dahi koruyamayacak konumda olmasının hüznü kapladı içimi..

Oysa, ben gayet masumane bir duygu ile Bükreş hapishanesinde yattığı sırada kuşlarla kurduğu diyalog ile zamanın Bükreş’inde gündeme gelen bizim meşhur, Yunan’a İzmir’in işgalinde ilk kurşunu sıkan gazetecimiz Hasan Tahsin’in Bükreş Cezaevi’ndeki kayıtlarına rastlayamadığımızdan, cezaevi müdürünün söz vermesine rağmen bulamamış olmalı ki, bizi geriye aramadığından filan bahsetmiştim..

Bir de Hasan Tahsin’in iki İngiliz Ajanı’nı vurduğu yer olan Bükreş saat kulesinin nerede olduğu ile ilgili sorumuz olmuştu.

Hasan Tahsin’in 1913 yılında Bükreş Cezaevine girdiğini ve Osmanlı Orduları ile Almanların 1916’da Bükreş’e girişinin ardından cezaevinin kapılarının ardına kadar açılışı ile kurtulduğunu hatırlamak gerekiyor.

Arşiv, adı üstünde geçmiş ve tarih demek. Afganistan ve Irak.. Şimdi, beyni çalınmış iki ülke değil mi?

Bizim şansımız o ki, tarih boyunca Hasan Tahsin gibi evlatlarımızın sayesinde başta arşivlerimiz olmak üzere pek çok şeyi koruyabildik.

(Bu yazı 17 Mayıs 2009’da yayımlanmıştır)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir