HAMDİ YILMAZ -Bizim Tatarlar Kızılderililer gibi
Bu yazı biraz ağır olacak, dileyen okumayabilir.
Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Türk soylu devletlerin veya toplulukların esaretten kurtularak hür ve mutlu yaşamasını istediğimiz, bunu sürekli gündemde tuttuğumuz için gençliğimizi kendi ülkemizde bile “At sırtında Kafkasları aşarak, Türkleri kurtarmaya gidecek hayalperestler” veya “Irkçı- Turancı” suçlamalarına maruz kalarak geçirdik.
O günlerde hayalperestlikle suçlanmamıza, Sovyetlerin dağılacağını hayal etmemize rağmen; günün birinde Bükreş sokaklarınında bir Tatar kızının “Madem aynı millet, o zaman siz Tatar olun! Niye biz Türk olalım?” diye karşıma dikileceğini asla hayal edemezdim.
Tıpkı, Rusların Kırım’ı yeniden işgal ettiği 2014 yılı Mart ayının ilk haftasında Romanya’da 3 binden fazla kadına göbek attırılışını (kadınlar günü vesilesiyle) asla hayal edemeyeceğim gibi.
Aynı kızın bir Tatar yerine Batılı bir ülke vatandaşı ile yaşayarak üç çocuk sahibi bile olmasını, “Gönül işidir” deyip geçelim.
Daha 2010 Ekim ayında Köstence’de düzenlenen bir konferansta, “Velev ki Tatarlık ayrı bir milliyet; siz bu gidişle bırakın Türk olmayı Tatar olarak bile kalamayacaksınız” dediğim için bana ödettirilen bedele hiç girmiyeyim.
Bereket ki bana bedel ödettirenler Tatar değildi.
Bu yazının başlığını “Katır inadı mı, Tatar inadı mı?” diye koymayı düşündüğümü de itiraf edeyim.
Bu vesile ile rahmetli Alparslan Türkeş’in kendi taraftar gençlerine hitap ederken, “Türk Milletine Bizans’tan geçme bir hastalık vardır. O da, birbirini çekememezlik, birbirinin ileri gitmesini istememezlik, birbirinin ayağını kaydırmak için uğraşmaktır. Bu hastalık aynen sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmediğimiz sürece, iktidara da gelsek bir şey yapamayız!” minvalindeki sözlerini de hatırlatmak isterim.
Allah’ın verdiği akla, bilime rağmen Tatar inadını daha yakından görmüşlüğümüzü de es geçelim.
O inat yüzünden 4 yıldır, yıllık yaklaşık 1 milyon euro bir kaynaktan ve Parlamento’da temsilcisiz kaldılar.
Nurlar içerisinde yattığını dilediğimiz ve umduğumuz İsmail Gaspıralı’yı her okuduğumda veya andığımda, “Acaba Romanya’daki Tatarlar O’nun soyundan mı?” diye kendi kendime sormuşluğum çoktur.
Küresel çete maşası Fetullah Gülen şürekasının, 1989 Devrimi’nden sonra soydaş gençleri Türkiye’ye, başta İzmir’deki olmak üzere yurtlara götürerek, geri Romanya’ya dönmemeleri için pasaportlarını ellerinden alarak çemberlerinden geçirdiğini de yabana atmamalıyız.
Son sözümüz “Şef çok, Kızılderili yok!” özdeyişi olsun.
Bizim Tatarlar da aynı anlayışa sahip. Zaten kelaynak kuşu gibi bir avuç kalmışınız; o Kızılderili mantığı size hayır getirmez. Tıpkı Kızılderililer gibi yok olursunuz.
Bütün bu yazdıklarımı Cuma akşamı Mecidiye’deki salona girdiğimde karşılaştığım Türkiye’den gelme Tatar bir gazeteci arkadaş şöyle özetledi: “Üç solcu bir araya gelince hemen bir dernek, üç sağcı biraraya geldiğinde hemen bir şirket kurarmış. Üç Tatar bir araya geldiğinde …” dedi. Ama, başkaları araya girince anlayamadım.
Her şeye rağmen 13 Aralık Tatar Milli Gününüz kutlu olsun!