Hamdi YILMAZ- Krizlerle büyüdük
Bundan on üç yıl önce Rus krizi, on yıl önce de 2001 krizi herkesin canına ot tıkamıştı. Bu gün olduğu gibi o günlerde de hiç sokağa çıkmadığım gün üç işadamı, tüccar veya esnafla görüşen kişiydim.
Beni tanıyanlara göre farkım, yurt dışında yaşamama rağmen her hafta Türkiye’ye gidip gelmemdi. Doğal olarak insanlar Türkiye’ye ait izlenimlerimizi merak eder, kendi kafa yapısına, siyasi görüşüne göre değerlendirme yapmamı ümit ederlerdi.
Aslında aradıkları sorunun cevabı basitti, “Filanca parti iktidara gelirse herşey düzelir” demem yeterliydi. Eğer iyi bir şaklaban olsaydım, yukarıdaki cümlede geçen “filanca” kelimesi yerine karşımdakine göre “put”un adını değiştirerek söylemem yeterdi.
“Bu da bizden ağbi” anlayışı ve kolaycılığındaki insanımızın beklentisi maalesef bu kadar basitti.
Oysa ben cevabı böyle tek cümlelik olması gereken soruya, “Türkiye’nin derdi parti filan değil. Hepimiz toptan bozulmuşuz. Bozulan toplumun iktidara bozulmamış birilerini getirmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Önce sen düzeleceksin, ben düzeleceğim” gibi işi yokuşa süren bir karşılık veriyordum.
Bu da en iyi niyetli kişiye bile çok uzun bir yol gibi geliyordu. Ama genel olarak söylediğim birşey vardı. Karşımdaki kişinin kafa yapısını bildiğim için, “Eğer sen senin fikrinin doğru olduğuna inanıyorsan, senin fikrinin iktidar, beğendiğin partinin hükümet kuaracağı güne kadar Türkiye’nin malını daha çok satmaya devam et. Ki, iktidara geldiğiniz de işiniz kolay olsun.” derdim.
Bunu dindar olan işadamımıza da söyledim, inancı dahi olmadığını bildiğim işadamımıza da. Milliyetçi olana da sosyal demokrat yahut liberal olana da aynı şeyi söyledim. Ekonomik olarak güçlü olmayan bir ülkede iktidara gelenin de bir şey yapamayacağını herkes bilir.
Öyleyse, herkes kendi partisi veya fikri iktidara gelecekmiş gibi Türkiye’nin malını satmalı, kısacası kollektif bir savaş olan satma savaşını kazanmalıydık.
1995 yılında Köln’de o evrensel Anuga gıda fuarında beş Türk standı vardı.
Ki onların da kendilerini veya mallarını tanıtacakları A4 büyüklüğünde dahi olsa bir broşürleri yoktu. Babamın oğluymuş gibi yada onların amiriymişim gibi eksikliklerinden dolayı 5 gün boyunca kızdım durdum onlara.
Cumartesi günü Anuga kapılarını yine açtı dünyaya. Türkiye, Anuga Fuarını standları ile dolduran sekizinci büyük ülke oldu. İşlenmiş gıda ürünlerimiz AB’ye serbest giremezken bile mal satma ümidimizin büyüklüğü bu. Eğer üç-beş yıl sonra o furaı standları ile dolduran birinci büyük ülke olamaz isek yazıklar olsun!
Aynı sözü yine söylüyorum, iktidarda olanlar iktidarda kalmak, fikri-zikri, partisi muhalefette olanlar iktidara gelmek istiyorsa herkes Türkiye’nin malını satmaya devam etmeli.
Bütün güçlüklerine rağmen.
(Bu yazı 10 Ekim 2011 tarihinde yayınlandı)