Hamdi YILMAZ -Alaca karanlıkta tanıştığım kentler
Atalar böyle söylemiş, “Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır” yada “Aş da sabahın, iş de sabahın” diye. Dünyanın hurafeye boğulduğu bir çağda Anadolu insanının güne erken başlamak ile ilgili özdeyişlerini tekrarlamanın bir sakıncası olmasa gerek.
Hele akşam yola çıkıp sabah gün ağarmadan Türkiye’nin her köşesine ulaşılabilen bir kentte hayata atılıp, aynı akşam evinize dönmeye alışmışşsanız, yani yolculukları geceye getirmeyi iş haline getirmişseniz, bu huyunuzu değiştiremezsiniz. Buna huydan ziyade şartların zorlaması da diyebilirsiniz.
Ben bütün kentlerle böyle tanıştım. Türkiye’de, Almanya’da, Hollanda’da Belçika’da ve Romanya’da. Bütün kentleri ala uykulu yakaladım. Yada kentler beni ala uykulu gördü. Kim bilir, bağırlarına basmayışlarının gerekçeleri de bu olabilir. Ala uykulu insan bakımsızdır, doğal olarak da sevimsizdir.
Salt Romanya’nın değil, bir anlamda bizim de Batı’ya açılan kapımız sayılan Transilvanya bölgesinin merkezi kenti Cluj- Napoca ile de geçen hafta alaca karanlıkta tanıştık. Bükreş’e 497 km mesafedeki kente bu çağda 9 saatte ulaşmanın, üstelik bu fırsatı da günde 2 veya 3 kez bulmanın yarattığı asabiyet ve trendeki birinci sınıf ile ikinci sınıf bilet farkının oturduğunuz mahalde insan azlığından ve ödenen para fazlalığından başka bir anlam ifade etmediğini görmenin asabiyeti de üstünüze binmişse, o şehirle tanışırken kaynaşmak kolay olmuyor.
Bizde demiryolu yaygın olmadığı için bizim otogarlarları göz önüne getirin. Sabah saat 05.15’de indiğiniz bir otogarda 2-3 saat oturacak bir restaurant yada kahvehane bulmamanız mümkün mü? Cluj- Napoca da bu açıdan tembel kentlerden biri. Saat 06 civarında büfe deliğinden kahve satılan bir yere şükür rastlayabildik. Büfenin önünde kola satıcıların yüksek iki reklam kürsüsünden birine kahvemizi koyarak, 4’ü kadın biri erkek 5 Çingenenin “çöreklendikleri” oturaklı tek sehbanın boşalmasını gözetlemeye başladım.
O şerefe nail olduğumu sandığım an, 40-50 yaş aralığında bir grup kadın da etrafıma sıralanıverdi. Dillerinden anlamayışım tuhaflarına gittiyse de, ömrünü dilini anlamadığı insanlarla anlaşmaya harcamış birisi olarak kaynaşmamız zor olmadı. Romanya Başbakanı 6 ay önce bu kentin belediye başkanıydı. “Emil Boc” adını duyar duymaz omuz silktiler ve hoşlanmadılar. Gazeteci olduğumu öğrenmeleri onlara ilginç geldiyse de çalıştıkları yeri resimleme teklifleri hoşuma gitmedi. Nedense, sabahın saat 6’sında bir kentte halci esnafı ile haber çalışması yapma fikrini hoş karşılamadım.
Hoş, Cluj da beni hoş karşılamadı.
(Bu yazı 25 Mayıs 2009 tarihinde yayımlanmıştır)
NOT: yanlış anlaşılmaması için ilave edeyim, o yıllar Romanya Küresel krizin etkisi ile tarihinin en ağır ekonomik bunalımını yaşıyordu. Ekonomik bunalım yaşanan hiç bir ülkede başbakandan hoşlanılmaz. Yoksa, Cluj Napocalıların değerli Rumen devlet adamı Boc’u sevdiklerini bilirim. Ki, Cluj Napoca’lılar sayın Boc’u 4 kez belediye başkanı seçtiler. Gözükür o ki, bu yıl beşinci kez seçecekler. (Hamdi Yılmaz)