Hamdi YILMAZ – Biz kimiz?
Romanya’da dost düşman herkes bilir ki, bizim hayatımız şeffaftır. İletişim kanallarımız herkes tarafından bilinir ve herkese açıktır. 2006 yılı sonundan beri aynı telefon numarasını kullanırım.
Çok önemli bir görüşmede veya son 15 yıldır bin yılın başı bindiğim uçakta değilsem telefonu asla kapatmadım.
Elektronik posta adreslerimiz de öyle. Bunlar sır değil..
Geçen gün, akşam telefonum saat 21.34 ila 22.11 arasındaki 37 dakika içinde beş farklı ülke kodlu ve farklı telefon numaralarından defalarca aranıp aranıp kapatıldı.
Tam bir çıldırtma, yıldırtma takdiği.
Yeri geldiğinde muhataplarımıza da söylediğimiz gibi, biri gelir beynime tabancayı dayarsa korkarım. Korku insani bir duygu çünkü. Ama, biz o korkuya teslim olmayız.
O netameli günlerin ardından bir- iki kez de yazdğım gibi; Bizim canımız da olmayan malımız da Allahtan sonra halen yaşadığım Romanya devleti ile son kertede kim tarafından nasıl yönetilirse yönetilsin, varlığımızı uğruna armağan kıldığımız Türkiye Cumhuriyeti devletine emanettir.
Trafik kazası dahil başımıza gelebileceklerden kimlerin sorumlu olabileceğini de daha önce yazdık.
Onlar gibi fare deliklerinde yaşamıyor, oralarda yayın yapımıyoruz. Bütün kalıbımızla ortadayız. Her gün insanımızla iç içeyiz, sokaktayız.
Neyse uzatmıyayım. Bu vesile ile hatırladığım 07 Nisan 2011 tarihinde yayımlandığımız yazının bir bölümünü dikatinize bir kez daha sumama izin verin lütfen.
***
Daha önce bir vesile ile yazmış, başımızdan geçenleri “Duvarların dili” başlığı ile detaylı olarak anlatmıştık. Özetle şöyle demiştik:
*
Yapılan iş ney? Gazetecilik. Yani Kamu Görevi.
Meslek hayatı boyunca pek çok gazeteci, kamu görevi yapmakla mükellef olmasına rağmen, bazı zamanlar bir kamu patronunun keyfi için bu hakkını kullanamaz.
Bir kamu alanına sokulmaz.
İnceltilmiş tabirle “Akreditesi iptal” edilir.
Bu acıyı bizim de geçmişte tadmışlığımız vardır.
*
Yine bundan 2 küsür yıl kadar önce usta yazarlardan biri şöyle yazmıştı:
*
“Aslında bildiğiniz gibi değil; zavallı bir mesleğin mensuplarıyız biz.
Yuvasız kuşlar gibiyizdir, evlerimizde huzur-mutluluk olmaz…
Çocuklarımız babasız-annesiz gibidir…
Eşlerimiz yalnız…
Yuvalar yıkarız bu meslek uğruna…
Sevgililerimizi terk ederiz, peşine düştüğümüz tek sütunluk bir haber için…
Sofralarımızda oturamayız, otursak bile aslında oradaki biz değilizdir. Kim bilir hangi haberin-yorumun peşine takılıp gitmişizdir, bir endişeli ses ‘Yemeğini bitirmedin…’ diyene dek…
Rüyalarımız farklıdır, korkarak uyanırız geceleri, kan ter içinde…
Çoğumuz kalp hastasıyız…
En çok öldürülen mesleğin mensuplarıyız bizler…
Vururlar bizi…”