HAMDİ YILMAZ -‘Düştüm bir arka (su kanalı) ya kuzgun yer ya karga’
HAMDİ YILMAZ
‘Düştüm bir arka(su kanalı) ya kuzgun yer ya karga’
Türkmen Halk Ozanı Mahzuni Şerif, bir türküsünde şöyle der:
“Öz gardaşım amma bizim softalar / Kuru çene ile yorarlar beni.”
***
O hesap, Sümüklü mehdi Fetullah Gülen’e kandırılarak gönül verenler, tabanındaki masum insanlar bizim insanımız, senin benim öz kardeşimiz.
1992 yılında Hollanda’da iken Fetullah’ın küresel taşeron olduğunu anladığım andan itibaren onlarla mücadele ettim.
Üç yıldır da, Bükreş mahkemelerinde FETÖ tayfası ile hukuk mücadelesi veriyorum. Bu mücadelenin hikâyesi bile başlı başına üç kitap olur.
Haklarında onlarca yazı yazdım, ağzıma geleni söyledim, söylemeye devam ediyorum.
Ama hiç birgün şu okuluna öğrenci gönderdi, bu gazetesine reklam verdi gibi absürd şeyler yazmadım.
Beyin takımından olduğunu ve halen onlara çalıştıklarını bildiklerimin dışında sıradan hiç bir vatandaşımızın ismi ile uğraşmadım.
15 Temmuz’un hemen ardından Bükreş’te başta cami olmak üzere sağı sola ele geçirmeye kalktıkları günlerde, geçmişte onlarla olduğunu bildiğimiz ve o günlerde aynı mekanda gördüklerimiz gibi sayısı ikiyi üçü geçmeyen istisnalar oldu.
Onların açıklamalarını da cevap haklarına saygı duyarak yayınladım.
Batı’daki 28 yıllık gazetecilik hayatım boyunca, beynini küresel güçlerin ermine vermiş, taşeron olmuş örgütlerin beyin takımlarının dışında, onların sempatizanları da dahil mezhebinden, meşrebinden, etnik kökeninden, siyasi düşüncesinden dolayı kimseyle uğraşmadım. Aksine saygı duydum, hürmet ettim.
Kendi şahsiyetime, kişiliğime düşüncelerime karşı ne saygı bekliyorsam, en az o kadarını küresel çete taşeronlarının beyin takımından olmayanlara karşı ben de gösterdim.
Türkiye’de mahkemelerde yazılan iddianamelerde ilginç hikâyeler çıkıyor. Devletin yatılı okulları kapatarak onların kucağına ittiği çocuklara neler neler yapmışlar. Uyananlar, korkutularak kovulmak istenenler bile ayrılamamışlar, ayrılsalar gidecek yerleri, çalacak kapıları yok.
Bugün de yok.
Polisiye tedbirlere paralel olarak sosyal devletin yapması gereken işlerin bugün de yapıldığı söylenemez.
***
Bilindiği üzere geçenlerde FETÖ üyesi olduğu gerekçesi ile tutuklanan ve ilerleyen günlerde çok tartışılacağı sanılan Sabah gazetesi muhabiri Tülay Canbolat ile FETÖ tarafından evliliğe zorlandığını iddia eden eski bir FETÖ’cünün gazeteci Erdem Atay’a yazdığı mektup yayımlandı. O mektuptan bir bölüme dikkat çekmek istiyorum.
***
“Kurumda göreve başladıktan sonra aynı kurumda çalışan ve grup abimiz olan şahıs FETÖ içinden evlilik yapmam gerektiği konusunda propaganda (FETÖ’deki karşılığı ‘tahşidat’) yapıyordu.
‘FETÖ’YE ELİMİ KOLUMU KAPTIRDIM’
İster istemez bu yönde kendilerinin belirlediği birkaç kişi ile görüştüm. Ancak gerek benim işe giriş tarihimde başlayan AKP-FETÖ kavgası ve bu yapıya ilişkin olumsuz görüşlerimin şüphelerimin artması gerekse de yapıdaki standart insan modeline karşı çıkmam bu tarz evlilik fikrine karşı mesafeli durmama sebep oldu. Yani zaten elimi kolumu kaptırdığım FETÖ’ye bir de evlilik bağı ile bağlanmak istemedim.
Ancak FETÖ baskısına maruz kalmamak için genellikle bu evlilik görüşmelerini gerçekleştirdim. Fakat bir yolunu bulup sözde evlilik adaylarını reddettim. Bu arada sevdiğim hatta aşık olduğum ama karşılık bulamadığım kişiler de olmuştu. Yani evlilik planlarım, işin doğası neyse o yönde olmasından yanaydı.
‘CANBOLAT İLE EVLENDİRİLMEK ÜZERE GÖRÜŞTÜRÜLDÜM’
Lafı çok uzatmadan asıl konuya gelecek olursam, bu tarzda görüşmeler Bylock ve bu gibi programlar üzerinden ayarlanır ve görüşmelere telefon dahi götürülmezdi. Söz konusu gazeteci Tülay Canbolat ile de bu amaçla bahsettiğim gibi görüştürüldüm. Kendisinin Sabah gazetesinde çalıştığı bana iletilmişti. Büyük ihtimalle şimdi hatırlamadığım bir kod adı kullanmış olabilir.
Cemaatin benimle alakalı düğüm sayısını artırmak istediği gibi bir his vardı içimde. Zaten FETÖ gibi sıkıntılı bir yapıda iken bir de Sabah gazetesi gibi AKP medyasının amirali bir gazeteye sızmış birisine bulaşmak istemedim. Dolayısı ile bazı bahaneler ileri sürerek konuyu kapattım.
‘BYLOCK KULLANIYORDU’
Bu görüşmeyi yaptığımızda kendisi Bylock adlı applikasyonu kullanıyordu. Açıkçası kendisi ile bu platform üzerinden ya da herhangi bir alternatif üzerinden yazışma ya da konuşma gerçekleştirmedik. Zaten aracılar tarafından ayarlanan tek seferlik bir görüşmeydi.
Birbirimize olur vermemizi takiben telefon iletişim bilgisinin değişmesi söz konusu olabilirdi.
‘BYLOCK’U ÜSTEN GELEN BASKI İLE KULLANDIM’
Şunu belirtmeliyim ki, Bylock adlı yazılımı, WhatsApp ve benzerleri varken indirmek ve kullanmak istememekle beraber üstten gelen baskı ile kullandım. Dolayısı ile başta Tülay Canbolat ve bu gibi Bylock kullanıcılarını eleştirmek haddim değil. Ancak iddiaların doğruluğunu teyit etmek adına yazıyorum: Tülay Canbolat net bir şekilde Bylock kullanıcısıdır. Evet ayrıca kendisi ile evlilik görüşmesi yaptığımıza emin olduğum kadar FETÖ mensubu olduğunu da teyit ederim. (…)
‘ÇALIŞTIĞIM KURUMDAKİ HÜCRE YAPILANMASINDAKİ HERKES HAPİSTE’
Ben henüz itirafçı olmadım. Birincisi çalıştığım kurumdaki dâhil olduğum hücre yapılanmasındaki herkes hapiste. (…) 13 Şubat tarihinde kurumdan uzaklaştırıldım ve yurt dışına çıktım. FETÖ ile bağlarımı kopardım ve FETÖ ile elimden geldiğince mücadele etmeye karar verdim.
‘Kendim gibi bir kişi kurtarsam kardır’ diye FETÖ’deki kişilere yönelik çalışmalar yapıyorum. FETÖ ile alakalı yüzlerce sayfa yazabilirim. Cemaate yarım yamalak 2002 yılında dahil oldum. Hiçbir zaman tam bir aidiyet hissetmedim, onlarda bunu hissetmedi. 2007 yılından beri cemaati çok ağır bir şekilde eleştiriyorum. Bu nedenle FETÖ tarafından sevilmem. Ama Erzurumluyum, bizde bir laf var: ‘Düştüm bir arka (su arkı) ya kuzgun yer ya karga’. Başıma geldi bu ve bundan sıyrılıp mücadele etmeliyim.”