HAMDİ YILMAZ -Avrupa önemini yitirirken!

19’uncu Yüzyıl’a girildiğinde dünyanın başka yerleşinde olduğu gibi Amerika Kıtası’nda da Rusya, Fransa, İngiltere ve İspanyol İmparatorluğu gibi emperyalist ülkeler at koşturuyordu.

James Monroe, ABD Başkanı olduğunda (1817) kıtadaki bu emperyalist güçlere karşı ABD henüz 41 yaşında olan bir devletti.

Hatta halen uygulanmakta olan Anayasa’nın 1788 yılında yürürlüğe girdiğini düşünürseniz 41 bile değil 39 yaşında.

ABD’nin ilk sayılabilecek güvenlik politikası Başkan James Monroe (1817-1825) tarafından oluşturuldu ve ülkeyi yaklaşık bir asır götürdü.

Bu politikanın özü, ABD’den güçlü olan emperyalist Avrupalı devletlerle karşılıklı olarak birbirlerinin çıkar alanlarına karışmamak ilkesine dayanıyordu.

Daha sonraları Başkan James Monroe Doktrini olarak anılacak olan bu anlayışa göre,

“ABD’nin ekonomik ve askeri olarak daha gelişmiş durumda olan emperyal devletlerle bir çatışma ortamı yaratmadan kendi ülkesinin ekonomik ve askeri gelişimini sağlayabilmesi için güvenli bir hayat sahası meydana getirmesi” oldukça önemliydi.

ABD bugün 244 yaşında, o günün emperyalist devletlerinin hepsini geçti, kendisi şimdi dünyanın bir numaralı emperyalist gücü oldu.

Hatta geldikleri Avrupa Kıtası’na geri gönderdiği o günün emperyalist devletlerine yaklaşık 100 yıldır da Rusya’ya karşı koruyucu kalkan oldu.

Kurulduğu günden bu yana uzun vadeli güvenlik politikaları oluşturarak, uygulayan ve hedeflere vardıkça o politikaları güncelleyen ABD şimdi yeni bir güvenlik politikası devreye sokuyor ve Çin odaklı.

Artık Avrupa’nın canı çıksın! Ona peşine taktığı 12 küçük Avrupa ülkesi yeter. İki asır öncesinin Avrupalı emperyal güçleri şimdi yalnız bırakılmanın burukluğunu yaşıyor. Fransa Cumhurbaşkanı homurdanıyor. Almanya Cumhurbaşkanı Münih’te içinde bulunulan durumu “Batısızlık” olarak yorumladı.

Belki bir 50 yıl sonra ‘Trump Dokrini’nden bahsedilecek.

Geçen hafta yapılan Münih Güvenlik Konseyi, değişik yorumlara vesile oldu.

İlk defa Amerika Birleşik Devletleri söylemlerinin dışında yeni güvenlik söylemleri gündeme geldi.

İşte o yorumlardan biri de Almanya’nın Heidelberg kentinde yayımlanan Rhein-Neckar-Zeitung gazetesindeki yorum:

“ABD ile Avrupa arasında artan yabancılaşmanın derin, jeopolitiğe bağlı nedenleri var. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ABD açısından Avrupa önemini yitirdi. Amerikan bakışına göre, Rusya ise gerçek bir tehdit olmaktan ziyade bir sıkıntı. ABD’nin petrol ithalatçılığından ihracatçılığına geçmesinden bu yana Ortadoğu’nun da önemi azaldı. Washington açısından tek kararlılık, kendi gücünü aşmaksızın gerçek rakibine odaklanmak: Çin. Avrupa, uzun vadede ABD’den bağımsızlaşmaktan kaçamayacak. Avrupa için Amerika elbette siyasi ve fikri olarak Rusya veya Çin’den daha yakın olacak, ama bağımsızlık uzun vadede kaçınılmaz olacak. Buna da ancak Avrupa Birliği’nin kendi içindeki bölünmeyi aşması halinde erişilebilecek. İşte bu şu sıralar Avrupa’nın gerçek sorunu.”

İki gün öncek yazımızda “ABD, Almanya ve Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit ederken, öte yandan ‘Enerjide Marshall Planı’ olarak nitelendirilecek bir planla Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’yı takmış peşine götürüyor.” demiştik.

Avrupa bu ülkeleri şimdi ABD’nin pençesinden (kibar bir söylemle etkisinden) nasıl kurtaracak?

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir