Şirketlerde ‘Öngörü’ nedir?
*URB CEO’su Güreş: Mevcut bir işiniz var, mevcut bir müşteriniz var, mevcut bir pazarınız var, ona göre mevcut bir ürününüz var. Bu ilelebet böyle gider diye beklerseniz yanılırsınız
BARLAD (Gazete Balkan)- Günümüzde politikada olduğu kadar ekonomide de önemli bir yere sahip “öngörü” kavramının ne olup olmadığını Türkiye’nin yetiştirdiği uluslararası profesyonellerimizden URB CEO’su Doğan Güreş, Gazete Balkan’a anlattı.
İşte o mülâkatımız:
-Öngörü nedir, bir bilim dalı mı yoksa sezgi mi?
Doğan Güreş (DG): Yani İngilizcesi ‘estimation’, tahmin etmek. Bunun daha basit ve bilimsel seviyedeki hali. Bir takım verileri alır, değerlendirir tahmin edersiniz. Bir kaç sene öncesinin verilerini toplarsınız, değerlendirirsiniz. Nerden gelmiş, nereye gitmiş? Doviz kurunda veya başka bir konuda bunu yaparsınz. Bu bilimsel bir çalışmadır.
-Bu işin uzmanları vardır herhalde?
DG: Konularda detaylanıyor. Bu işin uzmanları var. Uzman dediğiniz kişiler kendi konularındaki detaylar içerisinde biraz da boğularak birşeyler yapıyorlar.
O yüzden ekonomistin tanımını yapanlardan bir tanesi, “dün anlattığının bugün neden gerçekleşmediğini çok güzel anlatan kişilerdir” der. O yüzden öngörü uzun dönemin misyonunu yakalamakla alakalıdır. Siz tahmininizi yaparsınız ama, bu tahmininiz bir öngörü olmayabilir.
Öngörü, uzun dönemdeki gelinecek noktayı yakalamak ve büyük resmi yakalamakla alakalıdır. Büyük resmi görüyorsanız, o büyük resmin içerisinde bir noktayı yakalayabilirsiniz. Bu tabiki iddialı bir husustur. Herkesin uzun dönem beklentileri farklıdır. Ama öngörür kişiler, uzun dönemde hem tahminlerinin gerçekleştiğini gören kişilerdir, hem o tahminlere göre de beklentilerini ve davranışlarını şekillendirmiş kişilerdir. Sonuçta zararlarını azaltmış yada kârını artırmış kişilerdir.
-Öngörü strateji ile aynı şey midir?
DG: İşte, öngürünün stratejiye dönüşmesi öngörüye uygun hareketi de yapmakla alakalı. Tam olarak söylediğim şey bu. Eğer öngörünüzü üç sene sonra, “Ben bunu üç sene önce demiştim” diye kendinizi teselli edip, beğenmek noktasındaysanız, farklı birşey. Ama üç sene öncesinden o noktayı belirleyip, ona göre önlemlerinizi almış; bu gün artık ya bir problemi savuşturmuş, yada beklentinizi gerçekleştirmiş iseniz, siz stratejinizi zaten yapmışsınız demektir. Strateji de bu şekilde oluyor.
-Şirket yönetimlerinde bu öngörü dediğimiz şey ne kadar ciddiye alınıyor?
DG:Yani, mutlak surette cidiye alınıyor. Siz bir yere gidecekseniz ona göre tedbirlerinizi almak zorundasınız. Mevcut bir işiniz var, mevcut bir müşteriniz var, mevcut bir pazarınız var, ona göre mevcut bir ürününüz var. Bu ilelebet böyle gider diye beklerseniz yanılırsınız.
İlk önce gidilecek yerleri tek tek görüp, o gelişme çerçevesinde sizin yapacaklarınızı tek tek tesbit etmeniz gerekiyor. Bu tesbitlere göre de uygulamak gerekiyor. Uyguladığınız zaman, beklentileriniz gerçekleşince kârlı çıkacaksınız. Bazen bunu tesbit eder ama bunun maliyeti yüksekse yapamazsınız. Yine de o yönde yapabilinecek en iyi hususları yaparsınız.
Hele küresel bir pazara hitap ediyorsanız, bizim şu an içinde bulunduğumuz durum gibi çok daha farklı noktalarda uygulamanız gerekiyor. “yarın ne olacak, kriz ne zaman gelecek” diye beklerseniz, kriz geldiği zaman geç oluyor. Oysa siz krizi gelmeden önce çözmeniz ve kriz size gelmeden önce gerekli tedbirleri almanız lâzım. Ki, kriz zamanını yönetin. Kriz zamanı tedbir almaya kalkmak yangından mal kaçırmaya benzer.
-geçen yıl zman zaman öteden beri iyi olduğunu bildiğimiz bir kaç firmamızın durgunluk var diye sızlanmaya başladığını gördük. Burada işlerin hep öyle gideceğinin sanıldığı, zamanında tedbir alınmadığı görülüyor, sizce de işlerin iyi olduğu zaman tedbir almak gerekiyordu gibi bir sonuç çıkmıyor mu?
DG: Evet, tabii. İşler hep öyle gitmez. İyi zamanda düşünmek lazım. Müşteri portföyünüzü mü genişletirsiniz, maliyetinizi azaltmanın hesabını mı yaparsınız, fakat bunu iyi zamanda yaparsınız. Kriz zamanında fiyat düşürecek yatırım yapamazsınız. Yatırımı iyi zamanda yaparsanız, kriz zamanında fiyat düşürebilirsiniz. Yoksa kriz zamanları yatırım yapmak için iyi zamanlardır. Ancak, siz önceden tedbir almışsanız. Kriz zamanında size makine satan firmaların da fiyatları düşmüş olacağı için yatırım yaparsınız. Kriz dönemi yatırım için avantajlı bir dönemdir, değerlendirebilirsiniz. Fakat bütün herşeyin önceden yapılması lazım. Bazen de krizin içinde doğarsınız. Kriz vardır, siz krizin içinde doğarsınız. Ama o zaman da yangını merkezden uzak tutmak, bazen kesilecek atılacak uzuvları göze batmasın diye kesip atmak, bazen de ilave ortamları, faydalı unsurları ilave edebilmek gibi.. Kriz zamanları zor zamanlardır.
-Hükümetlerin, idari mekanizmalarının öngörüsüzlüğünün bedelini bazen kamu yada özel söktör şirketleri ödüyor mu? Onların öngörüleri şirketlerin öngörülerine paralel oluyor mu? Sizin gözleminiz nedir?
DG: Bir kere devlet kurumları özel sektör gibi kolay yön değiştiremez, kolay strateji geliştiren kurumlar değildir. Devletin bir ataleti olması gerekir. Devlet dediğimiz gemi çok büyük bir gemidir. Onlar transatlantikler gibidir, rahat manevra kabiliyetlerini bekleyemeyiz. Ama dalgalara, fırtınalara karşı güçlüdür. Dolayısı ile o kendi yapısı içerisinde kendine uygun yönü belirler. Yani bir takım fırtınaları tufanları da göze alabilir. Devlet biraz daha farklı strateji geliştirebilir. Onun için nihai hedef daha esastır. Onun için devlette farklı hedefler gözlemlenir. Büyük devletler ellişer yıllık, yüzer yıllık, yirmişer yıllık programlar yaparlar. O programlar çerçevesinde de hareket devam eder. Devlet dediğiniz kurum bir kişilik bin kişilik bir kurum değildir. Ama özel sektör bazen bir grup, yada yönetim kurulu veya profesyonel yada patron tarafından yönetilen kararlarını farklı veren bir kurumdur. Hareketleri daha değişken olan bir kurumdur.

Özel sektörde manevra kabiliyetinin yüksek olması önemlidir. Bunun için şirketlerin hızlı olabilmesi demek nakit güç demektir. Nakitiniz güçlü değilse, yoksa o zaman da sağlam bağlantiları elde etmeniz lazım. Sağlam bağlantı da nedir, farklı ülkelere, farklı pazarlara, farklı marketlere mal satabilme yeteneğinizin olması demektir. Ki, gemniz bir taraftan su alıyorsa, diğer taraftan boşaltmanız demektir. Siz ne kadar geniş ürün yelpazesine, ne kadar geniş pazara sahipseniniz o zaman geminizi sağlama almışsınız demektir, yüzmeye devam eder.
Bizim (URB) yapımız buna benziyor. Biz daha geniş bir alanda dünyanın pek çok ülkesine, pek çok pazarına hitap ettiğimiz için bir tarafta bir sıkıntı olursa bunun diğer taraflarımıza yansımayacağı ortamı sağladık. Bunu daha da geliştirme çabalarımız devam ediyor.
(Hamdi Yılmaz – Barlad)