Yunus AKKAYA- MİRAÇ: KUTLU YOLCULUK

21 Mart Cumartesi gününü Pazar’a bağlayan gece mübarek Miraç kandilini idrak edeceğiz. Öncelikle bu kutlu gecenin bütün insanlık ve İslam alemi için hayırlara vesile olmasını ve Koronavirüs sebebiyle içinden geçtiğimiz sıkıntılı günlerin bir an evvel son bulmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelen mi’râc kelimesi; terim olarak Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder.

İsrâ ve Miraç, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya, oradan da Yüce Mevla’nın sonsuz ayet ve kudretini müşahede etmek için semaya yaptığı, içinde pek çok ilahî hikmet ve bereketi barındıran manevî bir yolculuktur. Bu kutlu yolculuk, Kur’an-I Kerim’de şöyle dile getirilmektedir: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işiten, hakkıyla görendir” (İsrâ, 17/1).

Bu hadise Peygamberimiz (s.a.v.) henüz Medine’ye hicret etmeden bir yıl önce, peygamberimizi müşrikerin baskı ve cefalarına karşı koruyan amcası Ebu Talip ile vefakâr eşi Hz. Hatice’nin vefat ettiği “senetül hüzün” diye adlandırılan sene meydana gelmiştir.

Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceler peygamberimizi çok üzüyor, zaman zaman ümitsizliğe kapılmasına yol açıyordu. Bütün bu sıkıntılı anlarda hep yanında olan çok sevdiği iki insanın; Hz. Hatice ve amcası Ebu Talib’in vefatı O’nu çaresiz ve yalnız bırakmış iyice ümitsizliğe kapılmasına sebep olmuştu.

Bir gece peygamberimiz ruhunu kapsayan karamsarlık ve ümitsizlik duyguları içinde Kabe’nin kenarında Hatim veya Hicr denilen yerde bulunurken-bazı rivayetlerde uykuda iken veya uyku ile uyanıklık arasında bir halde- Cebrail (as) geldi; göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup kapattı. Burak adlı bineğe bindirip Beytülmakdis’e götürdü. Rasûl-i Ekrem Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılıp çıktığında Cebrail, biri süt biri şarap dolu iki kap getirdi. Rasûlullah süt dolu kabı seçince Cebrail “fıtratı seçtin” dedi, ardından O’nu alıp dünya semasına yükseltti. Semaların her birinde sırasıyla Adem, İsa, Yusuf, İdris, Harun ve Musa peygamberlerle görüştü; nihayet Beytülmamur’un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrahim’le buluştu. Sidret’ül- Münteha’ya vardı ve daha sonra Allah’ın huzuruna çıktı. (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6; Enbiyâ, 22, 43; Menâkıbu’l-Ensâr, 42; Müslim, Îman, 264, 292; Tirmizî, Tefsîr 94, Deavât 58; Nesâî, Salât, 1; Ahmed, V, 418)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), miraçtan üç büyük hediye ile dönmüştür. Birinci hediye, Sevgili Peygamberimizin “gözümün nuru” dediği beş vakit namazdır. Efendimiz (s.a.s.), Miraç hadisesinden sonra ümmetine dönmüş ve onları namaz ibadeti ile Yüce Mevlamıza manen yükselmeye davet etmiştir. Günde beş kez her mümin namaz aracılığıyla Rabbinin huzuruna yükselmektedir. Müminler, her namazda okudukları “tahiyyat” duası ile Sevgili Peygamberimizin yaşadığı bu hadiseyi tekrar tekrar düşünürler.

Namaz kılan birey bütün kötülüklerden arınarak, mümin kişiliğine ve kimliğine kavuşur. Allahu Ekber, der ve elinin tersiyle maddî olanı, gelip geçici olanı geriye iter. Rabbine yönelir, sadece O’nun önünde eğilir, sadece O’na secde eder. Namazla müminler kendi benlikleriyle barışır.

Miracın İkinci hediyesi, Bakara suresinin son iki ayetidir. Bu ayetlere göre gücümüzün yettiği şeylerden sorumluyuz. Kendimizi düzeltmekten sorumluyuz. Helal kazançtan sorumluyuz. Çoluk çocuğumuza helal lokma yedirmekten sorumluyuz. Komşularımıza, çevremize karşı sorumluyuz. Kullandığımız her şeyden, istifade ettiğimiz her nimetten sorumluyuz.

Miracın üçüncü hediyesi, istikametini imana çeviren, Allah’tan başkasına kulluk etmeyenlerin günahlarının bağışlanacağı ve sonunda cennete gireceği müjdesidir.

Miraç, bizlere yüce ve anlamlı ufuklar açan kutsal bir yolculuktur. Miracın anlam dünyasını kavrayan insan, esfel-i safiline, aşağıların aşağısına savrulmaktan kurtulur; ahsen-i takvime, en güzel hâle ulaşır. Miraç değerleri, insanı sidre-i müntehaya, en üst kemal noktasına çıkarır. Miraç değerleri, bizleri ebediyen huzur içinde kalınacak cennete götürür. Yeter ki bizleri yükseltecek bu değerlere sımsıkı sarılalım ve bunları hayatımıza yansıtmakta kararlı olalım. Yeter ki burağımız imanımız, refrefimiz ibadetlerimiz, salih amellerimiz ve güzel ahlakımız olsun. Böyle olduğu takdirde hayatımızın her anı bizim için miraç olacaktır.

Miraç Kandili vesilesiyle Rabbimize, kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlayalım. Unutmayalım ki, bugün bizlere düşen, miracı Peygamberimiz (s.a.s.)’in bir hatıratı bir tarih olarak okumak değildir. Bize düşen, Ebu Bekir Efendimiz misali, Allah’ın emir ve yasakları karşısında her daim sadakatle, teslimiyetle bir duruş sergilemektir.

Bugün insanlık olarak çok zorlu ve sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Koronavirüs salgın hastalığı ile bütün dünya ve insanlık olarak ağır bir imtihan yaşıyoruz. Öncelikle bu süreçte her birey, yetkililer tarafından alınan bütün kararlara uyma konusunda azami gayret göstermeli ve yapılan açıklamaları dikkatle takip etmelidir. Müslümanların yaşadığı pek çok ülkede Cuma namazı ve vakit namazlarının geçici bir süre cemaatle kılınmaması konusunda kararlar alınmıştır. Bu kararlara uygun hareket etmek de dini bir vecibedir. Gönlü cemaatle namaz kılma arzusu içinde olan bir kişiye, bu salgın döneminde cemaatle kılamadığı namazların sevabı sanki cemaatle kılmış gibi verileceğine inancım tamdır. Bu konuda niyet çok önemlidir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”(Bakara, 2/155)  buyrulmaktadır. Bu dönem ayet-i kerimede ifade edildiği gibi bir imtihan dönemidir.  Yapmamız gereken şey gerekli tedbirleri almak, bütün insanlık olarak acımızı kederimizi paylaşmak, yardımlaşmak, sabırla ve metanetle hareket etmektir.

Elbette maddi tedbirleri almak kadar; bizi yaratan, yaşatan, rızık veren, hastalandığımız zaman şifa veren Yüce Rabbimize dayanmak, ona güvenmek, dua ve niyazla yakarışta bulunmak suretiyle manevi tedbirlere baş vurmak da çok önemlidir. “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır”(Bakara,2/153). Ayet-i kerime sıkıntılı dönemlerde sabır ve sebat göstererek, Allah’ın divanına durup namaz kılarak O’ndan yardım dilemelerini istiyor; Allah’ın sabredenlerin yanında olduğu müjdesini veriyor. “Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır”(Bakara, 2/156-157).

Öyleyse geliniz, namazın insanlığa Rabbimizin bir hediyesi olarak gönderildiği Miraç gecesinde ilahi divana duralım, huşu ile namaz kılalım ve kalpten gelen yakarışlarla kullarına karşı son derece şefkatli ve merhametli olan Yüce Rabbimize yalvaralım. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri üzerimize yükleme! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur!(Bakara, 2/186)

Bu duygu ve düşüncelerle bütün okurlarımızın Miraç kandilini tebrik ediyorum. Miracın; bu gece yapılacak dua ve niyazlarla, Koronavirüs salgın hastalığından insanlığın bir an evvel kurtulmasına vesile olmasını, yeniden herkesin huzur içinde yaşayacağı günlere ulaştırmasını Yüce Rabbimizden diliyorum. Kandiliniz mübarek olsun.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir