HAMDİ YILMAZ -Romanya’da üç kişiden fazlası yan yana gelmeyecek!
Romanya, yaşlı Rumenlerin şimdi mumla aradıkları devrik diktatör Nikolay Çavşesku döneminde böyle bir yasak görmüş mü, bilmem.
Kapitalizmin şefkatli kollarında 30 yıl yaşadıktan sonra gelinen nokta bu.
Koronavirüs sayesinde tıkıldığımız evler, insanın kendisini ve olup bitenleri sorgulamasına da vesile oluyor.
***
Bundan 800 yıl öncesinin aru duru Türkçesi ile: “Şurda bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Öldü garip bencileyin” diyen Yunus Emre düştü aklıma..
Her ne kadar Aşık Gülabi de “Kader bizi attı gurbet ellere / Bilmem nere gider yolumuz bizim / Adı sanı duyulmadık ellerde / Acep nerde kalır ölümüz bizim” şeklinde sızlanmışsa da, biz Yunus Emre’nin peşine düştük..
800 yüz öncesi Anadolu topraklarının Türkleşme sancısı çektiği, yine yüz yıllar öncesinin arı duru Türkçesi ile Karacaoğlan’ın, “ Üç derdim var birbirinden seçilmez / Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm” dediği günler..
Gogol amca’dan istedim: “Yunus Emre dönemi ve salgın hastalıklar.”
Yığınca Yunus Emre Enstitüsü haberlerinin arasından cımızla çeker gibi çekip aldım bir şeyi. Ya nasip..
***
“Türk Mistisizm Geleneğinde Yunus Emre’nin Sırra Ermesi / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Surur ÇELEPİ”…
SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER ARAŞTIRMALARI adlı derginin 17’inci cildinin 38’inci sayısında 2016 yılında yayımlanmış. 14 sayfalık bir yazı.
Türklükten haz almayanların okumasına gerek yok, boşa zahmet, ama Türk aydınlarının hatta Türk olmasa da tüm dünya aydınlarının mutlaka okuması gereken bir araştırma.
Yazar, İslamiyet öncesi ve sonrası Türk mistik hayatını irdelemiş. Salt bununla da yetinmemiş, semavi ve semavi olmayan uzak doğu dinleri de işin içinde.
İngilizcesi de bulunan bu ilmi araştırmanın ‘Öz’ünü şöyle özetliyor yazar:
“Türklerin kültürel bellekleri ve abide şahsiyetleri, köklü medeniyete ulaşmalarında geleneklerinin devamlılığını sağlarlar. Yunus Emre, bu medeniyetin en önemli temellerinin atıldığı 13. yüzyılda, varlığı doğruya ve birlikteliğe çağrı olan, İslam’ın gereklerini bireysel tecrübeye dönüştüren, Türk mistisizminin öncüsü âlim ve mutasavvıflardandır.
Yunus Emre, Türklerin kültürel belleklerindeki önemli hatırlama figürlerindendir. Menkıbevi hayatında ve şiirlerinde Türklerin kültürel sürekliliğini belirginleştiren birçok ortak değer yer alır. Onun tasavvuf bilgilerini içselleştirip sırra erme süreci Türk mistisizm geleneğinde gerçekleşir. Türk mistisizminde sırra erme sürecinde şamanların ve Yunus’tan önceki diğer mistiklerin maddi ve manevi yolculukları, beden terbiyesine yönelik uygulamaları, Yunus Emre’de gariplik, maddi ve manevi yolculuklar ve ızdırap olarak devam eder. Türk mistisizminde Yunus’tan önce var olan bu sırra erme süreçleri Yunus Emre’de evrilerek devam etmiş, Yunus’tan sonra da var olmuştur. Bu süreç, Türk mistisizm geleneğindeki kültürel belleğin ve taşıyıcılarının, farklı zaman dilimlerinde evrilerek farklı adlandırma, işlev ve ritüellerde karşımıza çıktıklarını gösterir.”
Daha fazlasını dileyen yazıyı bulur ve okur.
***
Erzurum’un Hınıs ilçesi Toprakkale Köyü’ndeki öğretmenlik macerasına başlamak üzere yolda giderken, Erzurum Otogarında bir lokantaya girdik. Menüye inceledik, veya garsonun yemek sıralamasını dinledik, sonra Hanımla birbirimize baktık, ne isteyelim diye..
Tereddütümüzü gören garson delikanlı, “Ağbi ben size şöyle şöyle bir şey yaptırayım, seveceksiniz” dedi. Uyduk ve hala unutamadığım bir yemek yedik..
Googol amca da aynen Erzurumlu garson gibi yaptı, o gün bana…
Olsun, ben sevdim..
***
‘YALNIZ ÖLÜM TEMİZLİK FİRMASI’
Biz gurbetteyiz bu duygusallıkları yaşıyoruz, ama yalnız değilmişiz. Mehmet Bedri Gültekin, Veryansintv’de yazdı:
TRT Belgesel, kanalında, 29 Aralık 2019 günü yayınlanan “Yalnız Ölümler!” programını işlemiş..
‘Japonya’da yaşı 60’ı geçmiş, yalnız başına yaşayan ve ölümleri üzerinden günler, aylar ve hatta yıllar geçtikten sonra farkına varılan kişilerin konu edildiği bir televizyon programı’ymış.
“Yaşlı ölümler” şimdi, koronavirüs salgını dolaysıyla yeniden bütün dünyanın gündemine geldi.
“TRT Belgesel kanalının sözkonusu yayınında verilen bilgiye göre, Japonya’da her yıl, yaklaşık 30 bin kişi ‘yalnız ölüyor’ (2013 yılı rakamı). Aynı yıl 27 bin kişi de intihar etmiş. İntiharları da ‘yalnız ölümler’e dahil etmek çok yanlış olmayacaktır.
Bu durumun üç aşağı beş yukarı bütün kapitalist ülkelerde rastlanan bir olgu olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalizmin bir sistem olarak insanlığa neler getirdiği, daha doğrusu insanlıktan nelerin götürdüğü, programda olanca çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor’ diyor yazar.
“Programda 3 “yalnız ölüm” konusu işlendi:
Birinci vaka: Öldüğü 3 yıl sonra fark edilmiş. Bu süre içinde ceset tamamen çürümüş.
İkinci vaka: Ölen kişi zengin ama yakınları ile bir ilişkisi yok. Yakınları, bildirildiği halde gelmek istemiyor. Defin işlemini, bu işle görevli ‘firma’ yapıyor.
Üçüncü vaka: Ölümü 2 ay önce gerçekleşmiş. Ölen kişi fakir, evinin beş yıldır elektriği ve suyu yok. Ailesiyle hiçbir bağı da kalmamış. Ağabeyi ile son olarak 13 yıl önce görüşmüş. Evi dolduran sinek ve böceklerin komşu evleri rahatsız etmeleri üzerine ilgililere haber verilmiş.
Yalnız ölümler bu kadar çok olunca, kapitalizmin mantığı içinde sadece bu konu ile ilgilenen bir sektör doğmuş. Japonya’nın çeşitli şehirlerinde ‘Yalnız ölüm temizlik firması’ adı altında çok sayıda şirket kurulmuş durumda. Firmada çalışan kişiler ise ‘Yalnız ölüm temizlik görevlisi’ olarak anılıyor.
‘Yalnız ölüm temizlik görevlileri’ vaka yerine gittiklerinde tepeden tırnağa kendilerini dışardan gelebilecek olumsuz etkilerden koruyan özel tulumlarını giyiyor, gaz maskelerini takıyor ve içeriye öyle giriyorlar. Üç vakada da evlerin döşemesi dahil bütün eşyaları sökülüyor ve tahliye ediliyor. Bayağı kapsamlı bir iş!”
Tıpkı bizimkilerin Romanya’da 20-25 yıl hüküm süren “fabrika kesim firmaları” gibi.
Bizimkiler de ihale ile aldıkları Çavuşesku’dan arta kalan fabrikaları kesip hurda demirlerini sata sata 20 – 25 yılda anca bitirebilmişlerdi.
***
Yunus Emre’mizin kemiklerini sızlatacak, O’ndan 800 yıl sonra bile ölümlerin artık 3 günde değil 3 yılda duyulan insanların yaşadığı bir çağda bulunuyoruz.
Kimlilerimiz ‘Kapitalizm çöküyor’ diye bayram ediyor, bundan 30 yıl önce çökmüş bir başka ideolojinin yıldızını parlatıyor.
Ya biz?
Salt Yunus Emre’si, Mevlana’sı ile bile dünyanın mazlumlarına umut olacak bir felsefenin sahibiyken, niye bunu evrenselleştirip, insanlığa umut olarak sunamıyoruz?
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Surur ÇELEPİ gibi on ilim adamımız yok mu? “Yunus Emre ve Felsefe, “Yunus Emre ve Sosyoloji”, “Yunus Emre ve Ekonomi” vs.
Tüm dünyadaki çağdaşları ile kıyaslayıp, ölçüp, tartıp, yüz ayrı bakış açısıyla, yüz ayrı alanda emsalsizliklerini sergileyip, niye “İşte bu felsefe mazlumları kurtaracak olan felsefe!” diyemiyoruz.
Çünkü, biz bilmiyoruz. Bütün ama bütün değerlerimiz gibi içini boşaltıp, şekle dökmüşüz. Eşeğini gömüp, üstüne türbe yapıp, kendi dünyalığını kurmuş şaklabanların peşine düşmüşüz.