HAMDİ YILMAZ – Bizdeki bürokrat tipi ve Türkeş’in Kayseri’ye gelişi

Bugün (4 Nisan) büyük devlet adamlarımızdan Alparslan Türkeş’in vefatının 23’üncü yıl dönümü. Bu vesileyle sizi 1970’li yıllara götürmek istiyorum.

Tüm dünyada olduğu gibi bizde de !968’lerde başlayan ‘Öğrenci Olayları’ ilk 5 yıl içerisinde üniversitelerde öğrencilerin guruplaşmalarını beraberinde getirmişti.

Bu konuda hazırlıklı olan devrimciler yığınca mezun vermiş Anadolu’ya bir sürü öğretmen de göndermişler, onlarda süratle devrim hazırlığı yapmaya başlamışlardı.

***

1971-72 öğretim yılında Kırşehir Sanat Enstitüsü birinci sınıfa başladığımda ilk sömestre, Diyarbakırlı uzun boylu genç bir öğretmen fizik, kimya, cebir, geometri olmak üzere dört dersimize birdeen giriyordu. Sınıfta devrimcilik anlatıyordu.

Deniz Gezmiş’in 6 Mayıs 1972’de asılacağı günlere doğru gidiyorduk. Öğretmen Mucur Orta Okulundan birlikte mezun olduğumuz, şimdi de aynı sırada oturduğum arkadaşımla da sık tartışıyordu. Arkadaşımın amcası Milli Eğitim’de Müfettişmiş. Dolayısı ile yaşca da benden büyüktu. Sanıyorum olup biteni anlıyor ki, hocayla tartışıyordu. Ben de binde bir ona destek kelimeleri söylüyordum.

Öğretmen bir keresinde beni ayağa kaldırdı, kaç kardeş olduğumuzu sordu, aldığı beş cevabının üzerine “Neden biriniz Hıristiyan olmadınız da hepiniz Müslüman oldunuz?” diye sordu.

Politik kültürü olan bir aileden gelmiyordum. 14 yaşındaydım. Babam çobandı ve radyomuz dahi yoktu. Ne cevap verdim bilmiyorum ama demir çubukla eşek sudan gelinceye kadar temiz bir dayak attı bana.

Hayatımın ilk kol saatini daha bir kaç ay önce 225 liraya almıştı babam. Kırşehirspor’un rengi olan yeşil beyaz kayış kordonu vardı. Yediğim dayağı sineye çektim de tenefüste koridorda öğretmenin peşine düştüm “Saatimi öde!” diye.

O öğretmen ikinci sömestre nedense gitti okuldan. Ama bana ilk sömestre notu olarak 10 üzerinden cebir’e 2, kimya ve fizik’e 3 geometri’ye 4 vermişti. Oysa ben Teknisyen Okulu sınavlarına girmem için sınıfı bütünlemeye kalmadan geçmeli ve dördü bu dersler olmak üzere toplam 7 dersin not ortalamasını da en azından 7 düşürmeliydim.

***

1972- 73 öğretim yılında alışmakta güçlük çektiğim, o zamanki adı ile Kayseri Teknisyen Okulu’nda ilk yılımı tamamlamış, yatılı okuduğumuz Kayseri’den 117 kilometre uzaklıktaki Mucur’a bağlı köyümüze dönmüş, hemen de kuzu çobanlığına başlamıştım.

Türkiye 14 Ekim 1973 seçimlerine koşuyordu. Köye siyasi parti propogandacılarının biri giderken diğeri geliyordu. Ne var ki, politik bir görüşüm olmadığı için ayağımda lastik ayakkabı ile Muhtar’ın Odası’nın kapı eşiğene oturup particileri dinliyordum.

Herkes iktidara gelmesi halinde köyümüze neler yapacağını anlatıyordu.

MHP propagandacısı üç- dört genç yattığı yer nur olasıca Muhtar Salih amcanın “Memduh (AP milletvekili) bizim köye su getireceğini söyledi..” sözü üzerine gençlerden biri “Salih Amca biz iktidara gelirsek, sizin köye hiç birşey yapmayacağız! Bunun için oy verecekseniz vermeyin. Biz Türkiye’nin her tarafına dengeli yatırım yapacağız. Sadece sizin köye yapmışız ne çıkar dedi?” Bu sözler ilk aşk gibi ılık ılık akmıştı içime.. herkes işkembeden sallarken onlar doğru söylüyorlardı.

Gençler giderken benim gibi bir kaç öğrenciye ‘Devlet’ adlı haftalık dergi ile aylık ‘Bozkurt’ dergisi bırakarak gittiler.

***

Eylül sonu Kayseri’ye dönünce aynı dergileri Millet Caddesi üzerindeki Örnek Kitabevi’nin tezgahında gördüm. Sonra dergilerin içindeki reklamı bulunan kitapları.

İlk sene uyumsuzluk yüzünden ilk sömestre 8 zayıfım vardı, çoğu da 10 üzerinden 2 veya 3’tü. İkinci sömestre çok planlı ve disiplinli bir çalışma ile Beden eğitimi hariç bütün dersleri geçtim. Her okulda olduğu gibi sınıfın yaşca ve boyca en küçüğüydüm. Bu başarım 46 kişilik sınıfımızda bana büyük prestij sağladı.

İkinci sene ilk seneden ağzım yandığı için, alt sınıfın konularına da hakim olduğumdan ilk sömestreden işi garantiye aldım. Yavaş yavaş başlayan kitap okuma alışkanlığım arttı. Akşamları mecburi etüd saatinde herkes ders çalışır ben kitap okurdum. Ne bulursam okurdum. Böyle böyle kendi kendimi ülkücü yaptım.

Hatta Türkiye’de ‘Teknik Öğretim Bakanlığı’ kurma gibi bir idealimde oluştu.

Bu yüzden üniversite sınavlarında tek tercihim vardı, o da bugünkü adı ile Teknik Eğitim Fakültesi..

Bakanlık idealimiz olamadıysa da, Fakülteyi bitirirken, yazdığım “Milliyetçi Açıdan Teknik Öğretim” adlı mini kitabım da basılmıştı. MHP Genel İdare Kurulu’nda tasvip görüp, tavsiye edilmişti.

***

Neyse, dönelim geriye, yaz tatili bitip Kayseri’ye döndüğümde arkadaşlarımın neredeyse hepsinin politize olduğunu gördüm. Pek çok arkadaşımla yollarımız ayrıldı. Bana kötü diyemedikleri için hep bir gün benim devrimci olacağım günü beklediler.

14 Ekim 1973 genel seçimlerini CHP’nin kazanması, Mustafa Üstündağ gibi aşırı bir tipin Milli Eğitim Bakanı olması solun radikal gruplarına büyük cesaret verdi.

Yatılı okuduğumuz için bazı bekar öğretmenler de bizim yurtta kalıyor ve pansiyonu da idare ediyorlardı. Genç ve aşırıydılar. Ankara’da veya başka yerlerde polisin aradığı kaçak göçek tipler Kayseri’de bizim yurtta kalıyordu.

Yurtta 350 öğrenciydik. Biden bire 20 kadar aşırı sol örgütlere mensup genç türedi yurtta. Geceleri toplantılar yapıyorlardı. Kaçak olarak kalan üniversiteli militanlar da onları örgütlüyordu.

Öylesi bir gün, yatmak için pijamaları ve terlikleri giydiğimiz bir anda onları yine öyle görünce, yurttan kaçarak bir arkadaşımla beraber Kayseri Emniyet Müdürlüğü’ne gittik. Bizi pajama terlik gören polisler şaşırdı, ne yapacaklarını da bilemedi. Amirlerini filan aradılar, telefon trafiği arttı. Gece saat bire doğru amirleri geldi. Bir de onlar dinledi bizi.

Aldılar bizi döndük yurda. Bu arada üniversiteli militanlar tüymüş, yurt müdürü de işin aslını pas geçerek, pajama terlikle yurttan nasıl çıktığımızı sorgulamaya başlamıştı.

Yatakhaneye giderken elebaşlarından bir öğrenciyi takım elbiseli, ayakkabılı, kravatlı koridorda gördük, nedense hemen tuvalate girdi. Arkadaşımı başında bırakarak yeniden zemin kattaki yurt müdürünün odasına gittim. Polis Amirine durumu anlattım. Benimle birlikte üst kata çıktılar o öğrenciyi bizim anlattığımız vaziyette tuvaletten çıkarttılar. Oysa saat 11.00’de herkes uyuyor olmalıydı. Oysa o öğrenci takım elbiseli nöbet tutuyordu.

Polis Amiri bize hayal görmüşüz muamelesi yaparak yurttan bizi yatakhaneye gönderdi.

Uzatmıyayım, gece pansiyondan (yurda biz öyle derdik) kaçıp, polise gitmekten Okul Disiplin Kurulu bana 7 gün okuldan uzaklaştırma cezası verdi. Babama ne diyecektim, köye gitmedim. Bir başka yerdeki akrabamızın yanına gittim. Cezam bitince döndüm.

***

Olaylar başlamıştı bir kez, durulmuyordu. Arkadaşlar olanca hızla ‘Devrim’e doğru koşuyorlar, bizi rahatsız edecek herşeyi yapıyorlardı. Okul Müdürü ve Disiplin Kurulu Başkanı avuçlarının içindeydi. Bir yığın da öğretmen destekçileri vardı. Hatta her Cuma günü akşam aynı evde toplanıyorlardı. Katılanlardan biri de okulun Disiplin Kurulu Başkanı olan öğretmendi.

***

Kayseri Sümer’de Demirspor Kapalı Spor Salonu’nda bir etkinlikleri vardı. Organize edenler bizim okuldakilerdi. Arkadaşımla birlikte oraya gittik, bakalım ne anlatıyorlardı…

Bizi tanıyan Emniyet Amiri hemen bizi dışarı çıkardı. Üzerimizi arattı sonra da, “Siz delimisiniz, manyakmısınız..” diye çağırıp bağırarak bizi oradan kovarak uzaklaştırdı.

***

Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) koalisyon hükümeti kuruldu ve 31 Mart 1975 tarihinde güven oyu aldı.

MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı olmuştu. Devlet Planlama Teşkilatı, Türk Standartlar Enstitüsü, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurumları Başbakanlık Müsteşarı olarak görev yaptığı 5,5 ayda kuran Alparslan Türkeş, Başbakan Yardımcısı olduğu hükümet güven oyu alınca ilk olarak Kayseri’ye geldi.

Çünkü o aslında bir Kayserili idi. Ailesi 1860 yılında Kayseri’nin, Pınarbaşı ilçesi’nin Yukarı Köşkerli Köyünde bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Kıbrıs’a sürgün edilmişti.

***

Binlerce kişi karşılıyordu Türkeş’i Kayseri’de. Arkadaşımla birlikte yürüyüş kortejinin en ön sırasındaydık. O Emniyet Amiri yine gördü bizi.

Ama bu sefer azarlayıp kızmadı, yüzünde gülücükler vardı.. “Haa şöyle..” dedi bize. “Böyle akıllı uslu olun”.. sonra bir kaç iltifat içeren cümleler kurdu.

Oysa biz aynıydık.. Ne dellenmiş, ne de akıllanmıştık..

Değişen Alparslan Türkeş’in Başbakan Yardımcısı, partisinin üç milletvekilinden ikisinin bakan oluşuydu.

Ben Türkeş’i ilk olarak öyle gördüm.

Devletin emrinde olması gereken bürokratların siyasi iktidara göre tavır değiştirişini de ilk olarak o Emniyet Amiri ile gördüm.

***

Son olarak da vefatından tam altı ay önce Essen ve Düsseldorf’ta iki gün aynı atmosferde olduk. Uzun sohbet imkânı da bulduk. Aklımda kalan en özlü sözü: “Yaşaması için yılana bile kaçacağı bir delik bırakacaksınız!” demişti..

En kutsal hak yaşama hakkı..

Yattığı yer nur makamı cennet olsun.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir