HAMDİ YILMAZ -AB meselesi

Önce dün yazdığımız  “ ‘Yoksulun durumunu zenginin ahlâk anlayışı belirleyecek’ “ başlıklı yazımızda “Romanya’da sayıları 500’ün üzerinde ama binin altında korona virus mağduru gündelik rızkını karşılayamaz hâle düşmüş vatandaşımız var.” demiştik. Sonra da ilave etmiştik:

“Lokantalarda, cafelerde, TIR parklarında garson, ahçı veya diğer ad altında çalışanlar, geçimini yevmiyelik işlerden temin edenler, ayak üstü küçük alım satım yapanlar, kiralama gibi işlerle günlük nafakasını çıkaranlar, işyeri sahibi olmakla beraber bugün çarkını döndüremez hâle düşmüş Lokantalar, cafeler, kiralık TIR parkları sahipleri vs.”

2006 yılında Bükreş Rahova Cezaevi’nde 52 Türk mahkumun yattığını öğrenince, Adalet Bakanlığı’ndan izin alarak ziyarete gittim. Ziyaret faslı uzun hikâye ama, o ziyaretten bir konuyu yeniden göndeme taşımak istiyorum.

Benimle görüştürdükleri üç mahkumun ortak ifadeleri ile bizim gazetemiz aracılığı ile Türk iş adamlarından istekleri şuydu:

“Sağolun bize yiyecek gönderiyorsunuz. Lütfen göndermeyin. Paramız var, onları biz alıyoruz. Parası olmayanı da idare ediyoruz. Ama bize çay ve şeker ile telefon kartı gönderin. Haftada 10 dakika telefonla konuşma hakkımız var ama kart bulamıyoruz.”

O zaman anladım ki, Türk işadamları cezaevinde kaç Türk mahkum varsa öğreniyor ve onlara bol bol lahmacun kebap gönderiyormuş. Tabii, bun bir Allah bir mahkumlar ve cezaevi idarecileri biliyor.

Böyle sağ eliyle verdiğini sol eline göstermekten imtina eden bir kültürün mensubuyuz. Demem o ki, herkes kendi çevresinde  korona virus mağduru olmuşlarla dayanışma içerisine girerse, uzun vadede kazanan yine biz oluruz.

***

Almanya, Hollanda ve Romanya’da geçirdiğim 28 yıla rağmen hiçbir zaman Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) girmesini isteyen bir yazı yazmadım.

Rüzgâra karşı koşar konumda olmamıza rağmen eksiklerimizi gediklerimiz hep ön plana çıkartmaya çalıştım. Olaki, akıllı bir devlet adamı çıkar da, “Bu deli ne diyor, şöyle bir araştırın!” der diye.

Gümrük Birliği anlaşması ile AB’nin ne içinde olduk ne de dışında. Geçen 25 yılda Türkiye’nin tam 400 milyar eurosu AB ülkelerine transfer olmuş bu anlaşma sayesinde.

O zamanki adı ile Almanya’daki ‘Türkiye Araştırmalar Merkezi’ direktörü Prf. Dr. Faruk Şen bir havaalını sohbetimizde; “Belki Türkiye günün birinde AB’ye bir vesile ile girer. Ama bizim girdiğimiz zaman sofrada hiç bir şey kalmamış olur ve belki bir kahve içeriz!” demişti.

AB’ye girmeyi sofra mantığı ile değerlendiren sözler olsa da, artık AB bürokratları kendi koltuklarını kurtarma derdine düşmüş. Italya’da, Sırbistan’da Rus askerleri korona virus mağdurlarının imdadına koşmaya çalışıyor.

İtalya ve İspanya başbakanlarının konuşmalarına iyi bakın lütfen.

Şimdi ne düşündüğümüzü soracak olursanız, bu yoksul milletin sırtından AB ülkelerine 400 milyar euro’yu kaptırdıktan sonra ilgililere, “Yok öyle yağma, kolayca geriye çekilemezsiniz!” derim.

8 Paylaşımlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir