HAMDİ YILMAZ – İngiliz sicimine asılarak Kovboy atına binince
Dahası Allah’ın çöle bahşettiği lütfun kıyamete kadar sürüp gideceği rüyâsına dalınca olan oldu ve Suudi Arabistan yönetimi KDV’yi üç katına çıkardı.
Önce habere bakalım:
***
“Covid-19 salgını küresel ekonomiyi vururken, durgunluk petrol fiyatlarına da yansıdı. Bir ara eksiye kadar düşen fiyatları petrol üreticisi ülkeleri zora soktu.
Petrol üreticilerinden Suudi Arabistan ülkede Katma Değer Vergisi’ni (KDV) yüzde 5’ten yüzde 15’e çıkardı. Riyad yönetimi hükümet çalışanlarına geçim desteği olarak dağıttığı devlet yardımlarını da durdurdu. Suudi Arabistan bu önlemlerle 26,6 milyar Amerikan doları tasarruf sağlamayı planlıyor.
KDV zammı 1 Temmuz’da hayata geçecek. Devlet yardımları ise Haziran ayında kesilecek. KDV Suudi Arabistan’da 1 Ocak 2018 yılında uygulanmaya başlamıştı. 3 sene önce KDV ödemeyen halk şimdi yüzde 15 vergi ödeyecek.
KDV zammı ve yardımların kesilmesi insanların gelirlerinin azalmaya başladığı bir döneme denk geliyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) Suudi Arabistan ekonomisinin 2020 yılında yüzde 2,3 daralacağını öngörüyor.
Maliye Bakanı Muhammed Al-Jadaan bazı yatırımların da Covid-19 salgını sebebiyle yavaşlayacağını açıkladı.
Öte yandan bu tedbirlerin Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun İngiliz futbol kulübü Newcastle United’ı satın almak için 372 milyon Amerikan doları teklif ettiği bir döneme gelmesi de dikkat çekti. (Euronews)”
***
Zavallı Arap halkı!
Fi tarihinde Düsseldorf’a fuara gelmiş bir Suudi vatandaşı ile Türk dönercisinde karşılaşınca sormuştum, “Sizde halk hiç demokrasi istemez mi?”
Ne dese beğenirsiniz, ?
“Demokrasi kötü!”
HAYATIMDA HİÇ UNTAMAYACAĞIM BİR ARAP YÜZÜ
Yıl 1992, yer Amsterdam.
Evde çalışmaktan yorulup, gözlerim puslanmaya başlayınca sokağa çıkar, karşıdaki café-bara girer, bir saat civarında oturur, avanak apti gibi gelip gideni izler sonra eve dönerdim.
Öylesi günlerin birinde o café barda rastladım, Suudi Arabistanlı petrol teknisyeni Abdullah’a. Yıllık iznini almış, önce Paris’i gezmiş sonra Amsterdam’a gelmişti
Kim kimin yanına oturdu bilmem ama, yan yana otururken birasını yudumlayan Abdullah’a sormuştum:
-Abdullah, şimdi şu kapıdan Kral Fahd (O zamanki Suudi Arabistan Kralı) girse ve seni bira içerken görse, ne yapar?
Hayatımda bu sorum kadar utanç duyduğum, pişman olduğum bir davranış şeklim herhalde olmamıştı.
Oysa bana neydi, Kral Fahd’dan, Abdullah’ın birasından filan.
Sanki café barın kapısı açılıp da içeri Kral Fahd girmiş gibi oldu Abdullah. Yüzü kağıt gibi bembeyaz kesildi.
O günden sonra kör topal demokrasimizi, oldum olası yerlerde sürünen hukukumuzu daha çok sevdim.
Abdullah’ı zora sokan sorumun utancımdan bir kelime daha edemedim. Abdullah cevap verdi mi, vermedi mi bilmiyorum, verdiyse de duyamadım.
Süleyman Demirel’in, “Madem Genelkurmay başkanı görevini yapmadıysa niye görevden almadınız?” şeklindeki soruma bir eli ile sol bileğimi kavrayıp, diğer eliyle kolumu kaşır gibi yaparak “Yara kabuk bağlamış, kaşıma!” deyişini hatırladım.
Turgut Özal’ın Kayseri’de, yaptığı kağıt zammının Anadolu basınını öldüreceğini söyleyen gazeteciye, “Türkiye’ye iki buçuk gazete yeter!” şeklindeki cevabını hatırladım.
Ve Amsterdam’daki o café barda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğuma için için sevinmiştim..
Biz de gazeteciydik, kendi ülkesinin Başkonsolosluğunda lime lime edilen Kaşıkçı da gazeteciydi..