HAMDİ YILMAZ – Biz cambaza bakarken, neler oluyor?
Dün, 101 yıl önce Kurtuluş (İstiklal) Savaşı sürecinin başlatıldığı gün olan 19 Mayıs’ı Bayram olarak kutladık.
Bu vesile ile samimi kutlama yapanlarımız hafızalarını tazeledi. O günü, şartlarını ve bugünü geleceğin ışığında yeniden değerlendirdi.
İslam akıl dinidir gerçeğine rağmen, aklı bir kenera bırakıp, “Atatürk “İngilizlerle anlaştıydı!” gibi ebleh iddialarının sosyal medyada dolaşımı güneşi sıvama maddesi olarak kullanılmaya çalışılan balçık gibi eridi gitti.
Bizim cenahın 1970’li yıllarda sım sıkı sarıldığı İlay-ı Kelimetullah ilkesinden CIA aklı ile çıkartılmış İlay-ı Fetullah anlayışına İslam’ın akıl dini olduğu gerçeğini aklına getirmeden yıllarca müritlik yapanlara, hâlâ dolaşıma sokulan akıl ve ilim dışı martavalların peşine takılan kardeşlerimize “Allah’ın ermine uyun ve aklınızı kullanın!” demekten başka ne yapabiliriz ki?
Daha yüz yıl önce İstiklal Marşı şairimizin söylediği “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” mısralarını bile sözde masumane tilki kurnazlığı ile “Bu Risale-i Nur’a işaret ediyor olabilir mi?” diye İlay-ı Fetullahçılık oynayanların tesirindeki kesim Bandırma Vapuru’undan uzak durdu, duruyor.
Dursunlar, onların zaten Fetullah’ın kayığı varken, O Vapurda işleri olmaz.
Ne olur, doğrudan doğruya Kur’an’dan alın ilhamınızı! Fetullah yada benzeri sapkınlardan değil. Allah’ın ermine uyun ve aklınızı kullanın.
İndirin, duvardaki Ku’ran’ı. O mukaddes kitabımız yaşayan diriler içindir. Türkçe mealini oku ve anla. Başkası okurken huşu içinde “Ay lav yu Allah” şarkısı dinliyor gibi dinleme, yada dinle. Ama anla, ne diyor Allah sana?
Hani İslam’da ruhban sınıfı yoktu? Ne diye mukaddes kitabınla arana başkalarını sokuyorsun?
Neyse, dağıtmayalım.
Kısacası birileri Fetullah ve benzerlerinin kayığı dururken Bandırma Vapuru’na binmez.
Bir başka yobaz takımı var. “Atatürkçülük” diye bir başka din uydurdular. Kemalizm diye bir başka din uydurdular.
Nasıl Bilge Kaancılık, Bilge Kaanizm, Alparslancılık, Alparslanizm, Fatihçilik, Fatihizm diye bir şey duymamışsanız, yoksa; Atatürkçülük, Kemalizm diye de bir şey yok.
Kendi büyük devlet adamları için, Washintonizm, Degolizim, Çörçilizm, Napolyonizm, İskenderizm demiyorlar da niye bizim kuş beyinlilere “Kemalizm” dolmasını yutturuyorlar?
Ya ne var, ezelden ebede; diliyle, diniyle akıp giden Türk Milletini yer yüzünde var kılan Türk Milliyetçiliği var.
Bilge Kaan, Alparslan, Fatih nasıl birer büyük komutan, büyük devlet adamı ise Mustafa Kemal Atatürk de büyük komutan, büyük devlet adamıdır. Hepsi birer büyük Türk Milliyetçisidirler.
Haa, Atatürk bizim neslimize bizim hayatımıza daha yakın tarihimizin kahramanıdır. Elbette O’na olan sevgimiz ve saygımız daha taze ve daha güçlü olacak. Olmalıdır da.
Hepsi bu.
***
Oysa bilgisayarın başına bu yazıya “Henry Kissinger, Çin ile ilişki kurmak için Rumen diktatörü Nikolay Çavuşesku’nun bile kıçını yalarken (afedersiniz), Trump Rusya’yı bir kenera koyarak niye Çin’i düşman haline getirdi?” cümlesi ile başlamak için oturmuştum.
Sonra da, “Cudi’nin kalbine girdik” haberi ile “Mavi Vatan’ın selameti için” Libya’da desteklediğimiz hükümet kuvvetlerinin Türk IHA ve SIHA’ları ile elde ettikleri başarı haberlerini değerlendirecektim.
Bir yanımız dökülürken, diğer yanımızda destanlar yazılıyor.
Cihat Yaycı’nın giderken binbir zihin çilesi ile “Devlet-i ebed müddet”e armağan ettiği ve Cumhurbaşkanı’nın cümleleri ile tescillenmiş başarıları geriden gelecek binlerce Cihat Yaycı’ya örnek olacaktır.
Tarihtir bu, akacak.
Yunus Emre, “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” der. Ne giden ağamız, ne gelen paşamız. Aslolan akıp giden tarihin içerisinde Türk Milleti ve Devleti’nin daim olmasıdır.
Madem üç günlük yazıyı pek çok yanlış anlaşılma riskine rağmen bir yazıya sıkıştırdık, son bir şey daha söyleyelim de eksik kalmasın.
Dün bir Amerikan gazetesinde gördüm, “Adaletsizlik virüsüne karşı maskeniz var mı?” başlıklı haberi. Maske üreticisi Türk firmalarına duyurulur!