MEHMET ASLAN – Sanat Güneşi Öldü, Sanat Müziği de Öldü

Merhaba sevgili dostlarım uzun bir aradan sonra tekrar sizlerle Gazete Balkan’ın köşesinde buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Çok uzun zamandır bu yazıyı yazmayı hedeflemiştim kısmet bugüneymiş.

Şarkılar, türküler, destanlar, ağıtlar, geçmişten izleri günümüze taşıyor ve kimi iyi kimi kötü olayları bize hatırlatıyor. Karacaoğlan’dan Dadaloğlu’na, Aşık Veysel’den, Aşık Mahsuni Şerif’e, Davut Sulari’den Neşet Ertaş’a ve daha isimleri onlarca bulan değerli saz ve söz ustatları vardı. Sözü söz olsun diye söylemezlerdi, her sözün her tınının bir manası vardı yaşayarak yazar ve okurlardı. “Meşhur bir söz vardır ‘divana sığmaz söz çıkar divaneden” diye. İşte bu yüzden bazı şarkılar iyi bazı şarkılar kötü olayları hatırlatır bize, bazısında hüzünlenir bazısında ağlar bazısında seviniriz, şimdi müziğin hayatımızdaki yeri nerede ve ne kadardır acaba.

1975 yılında amatör başladığım müzik dünyasında kimleri dinlemedim ki kimlerin şarkılarını söylemedim ki isimlerini saysam sayfalara sığmaz hepsi ayrı bir değer hepsi birbirinden güzel sanatçılardı. 1979 yılında Unkapanı plakçılar çarşısında çalışmaya başladığımda bu nadide sanatçıların bir çoğuyla tanışma fırsatım oldu, bir çok sanatçıyı tanıdım birçok bestekarı tanıdım, ilk tanıştığım bestekar sanatçı rahmetli Abdullah Yüce olmuştu (bu ne sevgi ah bu ızdırap) ondan sonra Rahmetli Cemal Safi (Ayşen,Vurgun, Benim adım Aşk-tek hece) Yıldırım Gürses, Emel Sayın, Mustafa Sağyaşar, Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy, Gönül Akkor,  Barış Manço, Zekai Tunca, Muzaffer Özpınar, Ahmet Selçuk İlkan (aynı şirkette çalıştık) Ali Tekin, Muazzez Abacı’dan tutunda Zeki Müren’e kadar.

Zeki Müren dedim ya, onun sanat güneşi olduğunu bilmeyen yoktur herhalde,  o bir plak ve kaset çalışması yapacağı zaman Unkapanı bestekarları söz yazarları yarış yaparlardı gece gündüz; besteler güfteler hazırlarlardı, acaba Paşa benim bestemi okurmu diye.

1980 yılında Türkiye’de ilk ve son kez yapılan 30 dakikalık bir eser çalışması ile Türk müziğine ayrı bir anlam kazandırmıştı KAHIR MEKTUBU.  Ahmet Selçuk İlkan, İlhami Behlül Pektaş ve Muzaffer Özpınar aylarca uğraştan sonra 30 dakikalık eseri meydana getirmiş ve Zeki Müren okumuştu . Zaten böyle bir eseri başkası da okuyamazdı.

Binlerce şarkıya hayat vermiş bir sanatçıdır Zeki Müren, aynı zamanda bestekar, söz yazarı, tiyatro ve sinema sanatçısıdır. 80 li ve 90 lı yıllar Türk Sanat Müziği, Arabesk ve Taverna müziğinin tavan yaptığı her çıkan albümde birbirinden güzel eserlerin çalınıp dinlendiği yıllardı. Unkapanı 5 ve 6’ncı blok her gün kıpır kıpır hareketliydi, sanatçıları görme umudu ile gelen hayranlardan tutunda “abi benim sesim çok güzel bir türkü okuyum bana bi kaset yapın nooluuur”  diyenlere kadar tıklım tıklımdı, o yıllarda sanatın ayrı bir güneşi doğardı Unkapanı’na.

Şarkıların sözlerinin çoğu gerçek hayatta yaşanmış ve kaleme aktarılıp bestelenmiş “uyana sunam, yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, ben gamlı hazan, suzan suzi, mamoş” vs. Ve bu şarkılar yıllarca dilimizden düşmemiştir. Son yıllarda okunan şarkılara dikkat ediyorum da hepsi bilgisayar programlarında yapılıyor, gerçek sazlar yok 40 kişilik orkestralar yok dım tıs dım tıs garip sesler müzik yok, hayat yok, his yok, duygu yok, abuk subuk sözler ve hiçbir şarkı ve sözleri hafızalarda  kalmıyor.

Tarih 24 Eylül 1996 Sanat Güneşi Zeki Müren İzmir Trt tv’nin bir programına misafir olmuştu “sahnede doğdum sahnede ölmek istiyorum” diyen Zeki Müren çekimler sırasında fenalaştı ve kaldırıldığı hastanede vefat etmişti, 

İşte o günden sonra sanat müziğimize ne olduysa oldu, sanat güneşi ile birlikte sanat müziğimizde öldü sanki. Şarkılardan fal tuttum, Vurgun, Rüyalarda buluşuruz, Rüyalarım olmazsa, Ah bu şarkıların gözü kör olsun, Dost bildiklerim ve inleyen nağmaler, maalesef o nağmeler sanat güneşi ile birlikte karanlığa gömüldüler ne nağme kaldı ne o nağmelere söz yazacak yazarlar ve ne o sözleri besteleyecek kimseler, maalesef kalmadı, nereye gittiler ne oldu ne değişti?

1991 yılında özel tv’ler hayatımıza girdi o tvlerde reyting için saçma sapan programlar acayip kılıklı şarkıcılar  bir gecede hit olan şarkı ve şarkıcılar ve ikinci gece unutulan şarkı ve şarkıcıları hayatımıza sokmaya başladılar, zevkler damağımızı, renklerde  gözlerimizi, müzik kulaklarımızı aldatır oldu.

İki lafı bir araya getiremeyen Banu Alkan bile ‘’neremi neremi’’ dedi ortalık yıkıldı Tarık şakşuka dedi ortalık yıkıldı Ajdar çikita muz dedi vs vs. ama hepsi saman alevi gibi geldiler ve  gittiler şimdi onları hatırlayan varmı bilmiyorum?

Ama Zeki Müren, Muazzaez Abacı, Adna Şenses, Esengul, Zekai Tunca, Müzeyyen Senar ve o yıllara ait daha nice sanatçılar hala hayatımızın bir köşesinde duruyorlar, halen “Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un” veya “Nereden sevdim o zalim kadını” veya “Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek” şarkılarını okuduğumuzda veya duydugumuzda sanki ilk kez dinliyormuşcasına heyacan duyuyoruz  zevkle okuyup, zevkle dinleyip ve  zevkle eşlik ediyoruz.

Neden mi,  SANAT müziği oldukları için… 

Haftaya devam edecek kalın sağlıcakla.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir