MEHMET ASLAN – Sanat ve sanatçılar

Sanat Güneşi ile başladığımız yazımıza 1980 yıllarındaki Unkapanı ile devam edelim.

Sanata eskiden zenaat sanatçıyada zenaatkar denirdi. Kişi bir işte çıraklıktan başlayıp yıllarca emek verdikten sonra önce kalfa sonra usta olur, ardından da ‘sanatkar’ ünvanını alırdı. Eskiden iyi bilir ağır vasıta ehliyeti alan şoförlere aynı gün büyük araç teslim edilmezdi. Üç- beş yıl tecrübesi olacak muavinlik ve yedek şoförlük yapacak ondan sonra ona otobüs veya kamyona teslim edilirdi, işte o yüzden herkese sanatçı dersek gerçek zenaatkarlara ve sanatçılara haksızlık etmiş oluruz. İşte bu yıllarda para ve şöhret uğruna gerçek sanatçıların hakları yenilmişti, nasıl mı?

Yıl 1983 bir adam on-oniki yaşlarında bir kız çocuğu ile unkapanına gelir, bir kaset yapımcı firması bu çocuğu dinler ve kaset yapmaya karar verilirdi. Yapımcı bir kumar oynayacaktı ya kazanacak yada kaybedecekti. Küçük Ceylan’ı hatırlarsınız değil mi? işte o küçük Ceylan’dan sonra Unkapanı’na Allahını seven çocuğunu kapıp yapımcı firmaların kapısını aşındırmaya başladılar. Küçük Emrah küçük İbo vs.o dönemin şarkıcılarıdır, ben 16-17 yaşlarındaydım bende en az 8-10 çocuk dinlemiştim. Benim patronum Ferdi Tayfur’a durumu anlattığımda “bırak İnce’m çoluk çocukla uğraştırma bizi demişti”. Ve o yıllarda şu an hatırladığım kadarıyla en az 15 çocuğa değişik firmalarda kasetler yapıldı. Unkapanı’nda bir kaç değerli firma hariç herkesin çocuk şarkıcısı vardı, küçük şarkıcılar kervanından bir iki yıl önce de sanırım 1981 yılında yapımcının biri Ferdi Özbeğen’e alternatif bir piyaniste ucuz yollu bir kaset yapar. Ümit Besen, ilk kaseti çok iyi iş yapar ve Unkapanı’nda bir yerden pıtırak gibi çocuk şarkıcıların kasetleri çıkarken bir yandan da piyanist şantörlerin kasetleri çıkıyordu. Bir yandan da bergenler, kibariyeler vs. roman şarkıcıları da unutmayalım, onlarda bu rantın içindeydi.

Yıllarını sanata adayan sanatçılar raflardan ve tezgahlardan düşmeye başladılar. Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Muazzaz Abacı ve bildik birkaç sanatçı haricinde, yıllarca zevkle dinlenen o kıymetli Türk sanat müziği sanatçılara yapımcılar tarafından teklif gitmez oldu, çarşı artık sanattan çok para peşine düşmüştü kıyasıya bir rekabet, heme hemen her hafta bir yapımcı çarşıda anons yaptırır; ‘’ falan küçük sanatçı için arabesk veya filan piyanist için besteler istenmektedir.’’

Besteciler söz yazarları ellerindeki şarkılarla yapımcılara giderlerdi, yapımcılar beste ve söz yazarlarına  şarkı başı telif ücreti adı altında bir akşam yemeğine dahi yetmeyecek kadar az para vermelerine karşın, bestekarlardan daha fazla  beste yapıp getirmelerini istiyorlardı, beste yapan arkadaşlar bu duruma isyan etmelerine rağmen yinede şarkı besteleyip yapımcılara getiriyorlardı, o yıllarda  bazı müzisyen arkadaşlar bir hafta on gün evlerine gidemezler bir stüdyodan ötekine koşuştururlardı, o dönem yapımcılar bir çok bestekar ve müzisyenin haklarını yediklerine çok şahit olmuştum. Hatta 1983’te söz ve müziği bana ait olan bir şarkımı ünlü bir kaset firması Müslüm Gürses’e okutur ve kaset kapağında şarkımın altında benim adımın yerin başka bir bestekarın adını yazdılar. Durumu anlatmaya gittim bu şarkının bana ait olmadığında ısrar ettiler, tabi elimde noter tasdikli evrak olduğu için mahkemede kazanan ben olmuştum.

Yukarıda belirttiğim çarşıda bir çok insanın hakkı yenilmişti. 1983’de ünlü bir kaset firması İstanbul Tepebaşı Gazinosu’nda bir ses yarışması düzenliyor. Arabesk müzikte jüri üyesi ben ve rahmetli Hüseyin Altın’ı rica ettiler, biz de kabul ettik. Hafif müzik jürisinde de KAN VE GÜL şarkısını okuyan İskender Doğan vardı. Hüseyin Altın bir rahatsızlık geçirdi ve o gün katılamadı ben tek başıma 80-90 kişiyi dinleyip not verecek ve birinciyi seçecektim, (jüri masalarında bir kuş sütü eksik) yarışma başladı sahneye biri çıkıyor biri iniyor, o arada yarışmayı düzenleyen firma sahibi yanıma gelerek bir eksiğimiz var mı diye sordu ve cebime bir not sıkıştırdı. Adam yanımdayken kağıdı açtım bir yarışmacının adı yazılıydı ‘’Abi bu ne?’’ dedim. ‘’İnce’m arabeskte bu kardeşimiz birinci seçilecek’’ dedi, hemen tepki gösterdim, ‘’Abi bu kadar kişinin vebali bizde kalır günah dedim, adam ‘’bana ne İnce’m birinci olacak arkadaş. Almanya’dan bir çanta markla geldi ben işime bakarım’’ gibi sözler söyledi, ben o an salonu terk ettim. Maalesef bunun gibi onlarca olay yaşandı.

Haftaya devam edeceğiz kalın sağlıcakla!

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir