MEHMET ASLAN – Unkapanı Ayrı Bir Dünya
Unkapanı gerçekten başka bir dünya idi, umut peşinde koşanlar, meşhur olmak için kendini parçalayanlar, şanslı olanda vardı şansız olanda, dayısı olanda vardı olmayanda, servet dökenler vardı, servet kazananlarda.
Bir örnek verecek olursak, Metin Milli bariton bir sese sahip, geniş siyah gözlüklü, her albüm fotoğrafında otuzaltı dişini gösteren gülücüğü ile sanat müziği okuyan bir şarkıcıdır.
Her albümü için abartısız büyük servetler harcardı, en ünlü müzisyenlerle ve bestekarlarla çalıştı tabiri caizse çuvalla para dağıttı, şu an onu kimse hatırlar mı bilemem.
Küçük Emrah ise lokantalarda bulaşık yıkayarak geçimini sağlayan bir Annenin oğludur, her albümü ona ve yapımcısına servet kazandırdı ve şu an gayri menkul kralıdır.
Daha bu şekilde çok servet harcayıp servet kazananlar vardı. Aynı zamanda şans faktörü yapımcılar içinde geçerliydi, kimi elindeki şarkıcının albümünden servetler kazandı, kimide yaptığı albüm tutmayınca sıfırı tüketip çarşıyı terketti.
Ünlü şarkıcılar o yıllarda sinemaya da el attılar, yolda yürümeyi bilmeyen şarkıcıların bile bir iki filmi vardır.
Büyükler ve küçükler için ayrı senaryolar yazılırdı, ama hikayeler hep aynı, oğlan fakir kız zengin.
Bir gün rahmetli Osman F.Seden Bey bir film setinde ara verilmişti rahmetli beni severdi “oğlum ince soğuk bir su getir içek baban hayrına” dedi. Kaptım sürahiyi tüm film ekibini suladım, oturdum Osman amcanın yanına, “Ya Osman amca neden bu senaryolarda kız zengin oğlan fakir oluyor?” dedim, bir kahkaha attı ki tüm ekip dönüp baktı, sonra bana “evladım halk böyle seviyor, halk oğlanı önce fakir ve gururlu, sonra zengin merhametli ve aynı zamanda öcünü alan biri olarak görmek istiyor, bizde halkı memnun etmeye çalışıyoruz” dedi.
1985 yılında bestesini yaptığım LİSELİM adlı şarkımı aynı yıl 5 sanatçı okudu, ilk okuyan Adnan Çağlar, Kadir Sezer, Halil Nazır, Semra İleten ve Cengiz Kurtoğlu oldu. Defalarca yapımcılara gitmeme rağmen (telif hakkım ödeyen iki firmay tenzih ederim) bugün git yarın gel muhabbeti ile benzin parasına yetecek kadar para alamamıştım. Daha sonraki yıllarda da bir kaç şarkıcının albümünde yer almıştı, ama o tarihten sonra kimseye beste yapmadım.
1998 yılında Savaş Ay’ın programından bir bayan arayıp programa katılmamı beklediklerini söyledi, önce birileri beni işletiyor sanmıştım, ama değilmiş, garibime gitti ben 1993 yılında müziğe veda etmiştim ve en son bestemi 1985 yılında yapmıştım, beni neden davet etmiş olabilirler diye düşünmüştüm.
TGRT binasına konuştuğumuz gün ve saatte gittim, bir kaç sanatçı arkadaş vardı yakalarımıza isimlerimiz takıldı, bir müddet sonra Rahmetli Savaş Ay içeri girdi hepimizi tek tek selamladı, bir fırsatını bulup Savaş Ay’a programa neden davet edildiğimi sordum. “İnce Memed senin 1985’ten beri kırılmamış bir rekorun var onun hikayesini anlatacaksın LİSELİM’i konuşacağız” dedi.
Evet bir rekorum var ama bu rekordan haberim yoktu çünkü Unkapanı yapımcıları beni üzmüş ve müzikten soğutmuşlardı. Sözlerini Ahmet Selçuk İlkan’ın yazdığı LİSELİM şarkısını 1984 yılında bestelemiştim ve Liselim 1985 yılında 5 sanatçı tarafından plak ve kasetlere okunmuştu ayrıca bir film ismi ve iki filmde de fon müziği olarak yayımlanmıştı.
1990 yılına kadar tek kanal tv’miz vardı TRT Devlet Televizyonu o yıllarda arabesk müzik ve okuyucuları Trt’de yasaklıydı.
1987 yılında LİSELİM adlı şarkımı TRT’nin RÜTÜK’ü olan denetleme kurumundan geçirmek için mücadele etmeyi kafama koydum, bir kaç müzisyen arkadaşımla stüdyoda şarkıyı çaldık okudum ve kaseti Rütük kurumuna götürüp teslim ettim, kısa bir zaman sonra red cevabı geldi, alt satırda sebebini belirten şöyle bir açıklama var, “Şarkı arabesk kokuyor”, ben itiraz ettim fantazi müzik diye bir daha müracaat ettim, yine red geldi, “fantazi diye bir müzik türü yok” dediler, bir kez daha alaturka sazlarla ve daha ağır bir tempo ile çalıp gönderdim, yine red geldi sebebi “sazlar uyum sağlamamış” vs.
Bu kez İstanbul senfoni orkestrasından bir kaç müzisyen arkadaş çağırdım biraz sanat müziği biraz hafif müzik türünde ortaya karışık bir şeyler çaldık okudum yine gönderdim yine red cevabı geldi, uzatmayım 16-17 defa stüdyoda değişiklikler yaptık gönderdik, en son gelen red cevabı tam komedi, “Sesim Ferdi Tayfur’un sesine çok benziyor” dediler, delirmek içten bile değil stüdyoda çaresiz otururken tonmaister arkadaşım bana “İnce, eve git soğuk duş al grip ol gel şarkıyı oku” deyince ben hemen lavaboya koştum şubat ayı soğuğunda başımı çeşmenin altına dayadım kafam ıslak bir şekilde taksime kadar gidip dönünce salya sümük olmuştum şarkıyı o halde okudum. Sabahı TRT’ye yine gönderdim, bir kaç gün sonra rütükten biri beni telefonla aradı “Bana bak eğer bu ses senin değilse başın belaya girer ha” dedi ve sonunda şarkımı kendi sesimle TRT İstanbul Radyosu ve İstanbul Polis Radyosunda yayımladılar.
1990 yılına kadar Arabesk müzik türü okuyan sanatçılar Türkiye’nin her ilinde genelde stadyumlarda, düğün salonlarında veya sinema salonlarında konserler düzenlerdi, aylar öncesinden caddelere afişler asılırdı, halk heyecanla sevdiği sanatçıyı izlemek için bilet alırdı.
Çok güzel olurdu açık hava konserleri, bu konserlerde bazen sanatçılar bazende organizasyonlar tarafından insanlar aldatılır dı, yani organizeyi yapan bazı şirket veya şahıslar sanatçı adına anlaşma yaptıkları salon sahiplerinden avans adı altında parayı alıp kaçarlardı, haliyle konser iptal edilirdi. Halkta sanatçıda salon sahibi de zor anlar yaşarlardı.
Söz konselerden açılmışken İzmir fuarını anlatmamak eksik olur. Haftaya meşhur İzmir Fuarı gazino ve mafya babaları yazımda buluşmak üzere. Sağlıkla kalın!