HAMDİ YILMAZ – Keşke sakalım olsaymış!
F. Gülen’in ‘yeşil kart’ mücadelesi’nin hikmeti!
AK Parti ile Cemaat’in can ciğer kuzu sarması olduğu günlerdi. Türkiye’de Ordu’ya yönelik operasyonların yeni başladığı, ancak birilerinin arzuladığı hızda gitmediği günlerdi. Bizim Hocaefendi de ABD’de yaşayabilmek için ‚Yeşil Kart’ derdindeydi. Ünlü Time Dergisi ‚“Dünyanın en entellektüel 100 aydını” anketi düzenlemiş, Hocaefendi de anketten çıkanlar arasındaydı.
O günlerde yaşananların, bugünü anlamamıza yardımcı olacağı inancı ile 26 Haziran 2008 tarihinde „Hocefendi, yol hazırlığına başlayabilir” başlığı ile yazdığım ayrıntıları dikkatinize sunuyorum:
Şimdi anladınız mı “Dünyanın en entellektüel 100 aydını” anketinin ardındaki numarayı? Meğer, herşey Fetullah Gülen Hocaefendi’nin Amerika’da Yeşil Kart alabilmek için açtığı davada mahkemeyi etkilemeye yönelikmiş.
Gördünüz, haberin özeti şu; “ABD’de Oturma, Seyahat Etme ve Çalışma İzni Sağlayan ‘Green Card’ (Yeşil Kart) İçin yaptığı başvuru ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi (Uscıs) tarafından reddedilen Fethullah Gülen, Karar’ın düzeltilmesi için açtığı davayı kaybetti.”
Demek ki, Hocaefendi’nin ABD’deki işi bitti. Yol hazırlığına başlayabilir. Zamanlaması mükemmel bir başka mahkeme kararına da, “Yargıtay, beraat kararını onadı” diye seviniyorlar.
Sevinsinler, haklarıdır. Kazanan herkes sevinir. Amerika’da yeşil kart alamadı diye de üzülmesinler, “Bunda da vardır bir hayır” sözünü bizim hatırlatmamız yakışık almaz.
Bizi sürekli takip edenler bilir; bir kaç kez Unesco Romanya Temsilciliği’nin Hocaefendi’ye verdiği ödülden bahsetmiştik. O ödül bile Amerikan mahkemesine “Hocaefendinin önemli bir kişi” olduğuna kanıt diye sunulmuş. Mahkeme bu ödülü tanımadığını bildirmiş. Yeşil kart almak için gerekli 10 kriter arasında “Uluslararası arenada tanınan bir ödül almak” da varmış. Biz de saf saf soruyorduk; “ABD’de yaşayan Hocaefendi’ye ‘dıdının dıdısı’ Unesco Romanya Temsilciliği niye ödül verdi?”
Amerikan Mahkemesi, “Ulusal ve uluslararası arenada mesleğinde en üst seviyeye yükselmiş olmak” şartını da bulamamış Hocaefendi’den. “Ben eğitimciyim” diye oturum izni için başvuran Fetullah Gülen’e Mahkeme, “Hayır sen bir din adamısın” diyor. “Müvekkilimiz akademisyen” tezini ileri süren avukatlara da Mahkeme, “Gülen, akademisyenlikten çok uzak. Akademisyenlere para ödeyerek ve kendi sponsorluğunda konferanslar organize ederek hakkında yazılar yazdırmak, kendi çalışmalarını finanse etmek davacıyı akademisyen yapmaz” diyor.
Hocaefendi’nin savunması ileride başını çok ağrıtacağa benziyor. Savunmada Papa ile görüşmesi, medet umularak Mahkeme’nin takdirine sunulmuş. Amerikan savcı, “Gülen’in yazdığı kitapların hiçbiri eğitimle ya da eğitim modelleri ile ilgili değil, tamamı dini çalışmalar. Ayrıca geleneksel laik eğitim ile inançlara karşı hoşgörünün harmanlanmasıyla bir eğitim modeli yaratıldığı şeklindeki ifade de inandırıcı değil” diyerek, Gülen’in talebinin reddini istemiş..
İnsan sormadan edemiyor; Amerikan oturumunu bu kadar önemli kılan ne?
Gülen’in yaptığının ekmek parası nedeniyle Almanya oturumu için kırk takla atan düz işçinin yaptığından bir farkı var mı?
(Bu yazı 2.5.2015 tarihinde yayımlandı)