SERPİL YILMAZ – Sevgi Neydi?

Sevgi, kısaca unutuldu!

Sevgi emek miydi? Öğrenilebilir bir şey miydi?

Her insanda var mıydı?

Sevgisiz bir dünya neye benzerdi diye sormak isterdim ama sanırım artık bunun cevabını bilmeyen yok. Yine de hatırlatmak istiyorum, bütün kötülüklerin kaynağında sevgiden yoksunluk, sevilmemiş, sevmemiş olmak var.

Böyle olmakla birlikte Sevginin yaşam kaynağı olduğunu kabul edenler de çoğunlukta. Bunu küçük şeylerle mutlu olabilen, insanları ayrıştırmayan, doğaya, hayvanlara ve kendine saygılı insanlarda görebiliriz. Yeniliklere ve değişime açık, dünyaya bir bütün olarak bakan, kendinin farkında, içsel huzur ve dengeyi önemseyenlerde de görebiliriz.

Her insan koşulsuz sevilmeyi istiyor ve koşulsuz sevgiyi arıyor. Kendisi ise koşullu sevmekten yana bir tavır sergiliyor. Sormak istesen bu ne yaman bir çelişki diye? Öyle olmadığını iddia edecektir.

Hatta kendini hiç sevmeyenler azımsanamayacak kadar varlar (bu cümleyi iyimserlikle yazıyorum) gerçek tablo daha vahim aslında kendini sevmeyen bir başka kimseyi ne kadar sağlıklı sever?

Bunun örneklerini sevdiği için, terkedilmenin acısını, gideni öldürerek sevgisini yüceltmeye çalışanlardan görebiliriz. Kendi çıkarlarını korumak adına, geniş kitlelere çektirilen acılar, katliamlar ise daha geniş bir konu olmakla birlikte hayata sevgisiz bakan, kalbi ile iletişim kurmayan, kuramayan insanların neden olduğunu görmekteyiz.

Sevginin olmadığı yerde hasta ruhlar, kötülükler, acılar ve dram vardır.

Sevgisizlik, sevilmemek, sevememek bir yoksunluk halidir.

Kendini görmezden gelerek yok sayan, ilgisini ve yaşam enerjisini saplantılı bir şekilde, başkalarına adayarak kurban rolünü benimseyenlerin varlığını her yerde görebiliriz. Bunlar, aşırıya kaçacak şekilde, işkolik, hayvan dostu ama insan sevmeyen, insan hakları savunucusu ama kendi haklarını koruyamayan, ailesine bağımlı veya onlara kendini adayanlar olarak ortadadırlar.

Bu kötü bir şey midir? Kişiye göre bunun cevabı değişecektir. Ancak konu ne olursa olsun ortaya çıkan bir aşırılığın, içsel bir yoksunluk olduğunun altını çizmek isterim. Bu tür aşırılıkların, beğenilme, takdir edilme, başkaları tarafından kabul görme durumu söz konusudur.

Benim anlatmak istediğim, kendini sevmeyen, öz değerinin farkın da olmayan, şahsına bir faydası dokunmayan ama konu ne olursa olsun, başkaları için çaba gösteren kişilerin sevgiye dair düşüncelerine bakmalarını tavsiye ederim.

Kişinin önceliği kendi olmadığı sürece, içsel olarak bol sancılı bir yaşam sürecektir ve bu durumla övünmeyi de ihmal etmeyecektir. Ben bu işe veya kişilere kendimi adadım ve kendim için hiçbir şey yapmadım, yapamadım, diyecektir. Ardından cümlesi ‘ben bunları hak bu olanları hak etmedim’le devam edecektir.

Kendini görmezden gelerek, sevgi sandığı ilgisinin sonuçlarını mutsuzluk ve hayal kırıklığı olarak geri alacaktır.

Büyük resme bakıldığında bu kişilerin hayatı trajedi ile doludur.

Her türlü bastırılmış istekler, sağlık sorunları olarak ortaya çıkar.

Aynada kendi gözlerinizin içine bakarak (…..) seni seviyorum dediniz mi hiç, bu günü veya bu ‘an’ı kendime ayırdım dediniz mi ?

Kendinizi yargılamadan, başkaları ile kıyaslamadan geçirdiğiniz günleriniz oldu mu?

Affetmek, başkalarından önce siz hiç kendinizi, yaptıklarınız veya yapamadıklarınızdan ötürü affettiniz mi ?

Kendimizi, yaşamayı, bütün canlıları, hatta cansız varlıkları bile sevmeyi, koşulsuzca sevmeyi ve saygı göstermeyi denesek, teknolojik aletlere verdiğimiz değeri, gösterdiğimiz özeni kendimize de göstersek, arabasının bakımını ihmal etmeyen canlılar olarak, kendi iç ve dış bakımımızı da ihmal etmesek! ( Ruh ve beden )

Toplumu oluşturan bireyler olarak, daha güzel bir dünyada yaşamayı, sevmeyi ve sevilmeyi, mutlu olmayı, ruhen ve bedenen sağlıklı olmayı hak etmiyor muyuz?

Sevdikçe hayatı anlayabilir, bir anlam katabiliriz. En güzel şeyler kendini sevmekle başlar.

Sevdikçe çoğalırız.

Duyguların en yücesidir Sevmek.

Kendinizi Sevin, Sevgiyle kalın…

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir