Hamdi YILMAZ – 15 TEMMUZ YAZILARI-7 Lawrence’tan günümüze

Değişen her şey gibi, ajanlık mesleği de tarihi seyir içerisinde günümüzdeki girift yapısına kavuştu.

Araplara, Türk düşmanlığı aşılamak ve kutsal mekanları İngilizlerin emrine almak için olup biteni her Türk aydını bilir. O günlerde çağının gözde ajanı “Lawrence, Hicaz’da isyanı geliştirmek için kendi akıl ve zeka kabiliyetine güveniyordu. Lakin bir de Arapların içinden, kendisine yardımcı olacak bir şefe ihtiyaç vardı. İhtiyar ve baba Şerif Hüseyin faal bir şef olamazdı. Oğullarından Abdullah’ı tombul ve rahatına çok düşkün, Ali’yi saf, Zeyd’i soğuk, durgun ve heyecansız buldu. Sadece Faysal’ı beğendi.”

“Lawrence hatıralarında bu konuda şöyle der:

‘Beni dikkatle süzen, beyaz ipekler giymiş bir şahsiyet gördüm. İlk bakışta anladım ki, Arabistan’da aradığım ve benim kendisine hizmet için gelmiş olduğum adam. Yani Arap isyanını zafere ulaştırabilecek şef gücüne haiz ve bizim hizmetimizden ve yardımımızdan istiğna etmeyecek akıllı adam bu idi. Bu zat bana sordu ‘Ordugahımızı nasıl buluyorsunuz?’ Ben de güzel fakat Şam’a pek uzak dedim. Şam kelimesi orda bulunanların içine bir kılıç gibi saplandı. Hepsinde bir kıpırdanma oldu, kaskatı kesildiler. Bir dakika nefeslerini tuttular. Hepsi uzak seferin hayaline dalmış gibi oldular. En nihayet Faysal bana dönerek güldü. ‘Elhamdürillah Türkler daha yakın’ dedi.’ Lawrence Şerif Faysal’ı işte böyle seçti.

Ve ondan sonra onunla bir işbirliği yaparak asilerin ihtiyaçlarını top, tüfek, altın dinamit, erzak, malzeme, araç, öğretmen, uzman, teknisyen vesaire tespit edip temine koyuldu. Ve Yenbu karargahına giderek ilk iş olarak bir üs kurdu.”

Şimdi ülkemizde yabancı ajanların cirit attığı haberleri medyada yer bulamasa da bunlara Bükreş’te bile rastlamak mümkün. Türkiye’de yeni gelmiş bir Lawrens tosuncuğu ile Bükreş’te pespaye bir otelde karşılaşmıştım. Adamın anlattıkları yalanlar tahammül edilir gibi değildi.

Yakasını toplamama ramak kalmıştı ki, aklıma Bükreş’te kardeş iki İngiliz ajanını vurduğu için Bükreş hapishanesinde nice altın yıllar geçiren gazeteci, İzmir’de Yunan’a ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin geldi.

Demem o ki, bundan bir asır önce çevrilen dalavere neyse, bugün de aynı. Araçlar, aracılar farklı ama metod aynı. Amaç tek. Türk düşmanlığını artırmak, yaymak. Işin tuhafı da biz en yetkililerimizin ağzında kime ‘Türk’ diyeceğimizi tartışırken, el oğlunun kimin Türk olduğunu iyi bilişi ve hedef tahtasına oturtuşu.

(Bu yazı 22.04.2009 tarihinde yayımlanmıştır)

***

İKİNCİ YAZI

İtirafçı Albay FETÖ’de evliliklerin nasıl olduğunu anlattı

Genelkurmay Emniyet Subayı Yarbay Gökhan Eski itirafında, FETÖ dışı evliliğinin ‘Abiler’in onayı olmadığı için 2010’da bittiğini, nişanlandığı kişinin de örgüt üyesi olmadığı için baskı gördüğünü açıkladı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü darbe soruşturmasında tutuklanan itirafçı Genelkurmay Emniyet Subayı İstihbarat Yarbay Gökhan Eski, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın odasına dinleme cihazı koyduklarını itiraf etmişti. Eski, 13 Temmuz’da Tuğgeneral Mehmet Partigöç ve ‘Abiler’in kendisine, “Bu hafta kritik bir hafta” dediklerini açıklamıştı.

HaberTürk’ten Fevzi Çakır’ın haberine göre, Eski’nin, FETÖ’nün evlilik yöntemlerine ilişkin verdiği ifade de şöyle:

‘ÖNCEKİ ABİYLE GÖRÜŞEMEZSİN’

“Cemaat’te abi, seni devrettiğinde öncekiyle görüşmek yasaktır. Ankara’daki ismini hatırlamadığım abiden istemedikleri bir evlilik yaptığım için kopmuştum. Eşim Cemaatçi olmadığı için karşı çıktılar.”

‘TELKİNDE BULUNDULAR’

“Tüm abiler evlenmemem için telkinde bulundu. Dinlemedim evlendim ve 2010’da eşimden boşandım. Fakat birisiyle nişanlandım. Cemaatçi değil diye onu da istemediler ve evliliğin olmaması için çok uğraştılar. Cemaat nişanlımı bırakıp evlenmem için 30’un üzerinde kişi önerdi.”

‘10 KİŞİYLE GÖRÜŞTÜM’

“Abilerle görüşürken evlerinde kadınlara ait vesikalık fotoğraflar oluyordu. Onları bana gösterdiler. Boydan resimler de vardı. Fotoğrafı gösterirken kadının kod adını, memleketini, boyunu, kilosunu, sigara içip içmediğini, dini hassasiyetlerini, başının açık-kapalı olup olmadığını ilave bilgi olarak veriyorlardı. Bu şekilde 10 civarında kişiyle görüşmüşlüğüm vardır. Randevuyu abi ayarlıyordu. Birlikte gidiyorduk ve görüşme Cemaat evinde oluyordu. 15 dakika civarında sürüyordu. Herkes kod adıyla konuşuyordu. Benim kod adım, ‘Salih’ti. Evlilik görüşmesinde kişiler, birbirlerinden bahsediyorlardı. Görüştüklerimin tamamında evlenmeyi ben kabul etmedim. Bir keresinde doktor olan hanım hanımcık birisini getirmişlerdi. Meslek olarak ve fiziken beğenmiştim. Çok duygusaldı ve boşanmıştı, kabul etmedim.”

‘İLK GÖRÜŞME 15 DAKİKA’

“Görüşme koşullarını ayrıntılı anlatmak isterim. Koşulların dinsel ve sosyolojik anlamda ne kadar garip olduğunu insanların öğrenmesini istiyorum. Görüşmeye her iki taraf abisi ve ablasıyla gelirdi. 15 dakikalık görüşme sonrası herkes başka bir odada kendi abisi ve ablasına düşüncesini söylerdi. İki taraf olumlu ise kapı açık vaziyette erkek ve kadın baş başa 1 saat kadar görüşürdü. O arada pasta-börek ikramı yapılır. Bu uzun görüşme sonrasında taraflar birbirlerine görüş bildirmez ve irtibat numarası alamazlardı. Bir hafta beklenirdi. Abi-abla tarafların görüşlerini alır; olumluysa ikinci görüşme ayarlanırdı. İki kere ikinci görüşme ayarlandı ama gitmedim. Cemaat’ten biriyle evlilik istemiyordum. Bir Cemaatçi’yle evlenirsem evliliğim özel olmaz diye düşünüyordum.”

(Bu yazı 10 Ağustos 2016 tarihinde yayımlanmıştır)

 ***

ÜÇÜNCÜ YAZI

    Abdulhamit Neşet Ertaş’ı sever miydi? !

Yazının başlığına takılmayın, oraya geleceğim.

Romanya’da 11 yıl 3,5 aydır gördüğünüz, Hamdi Yılmaz adı ile özdeşleştirdiğiniz ANAYURT Gazetesi’nin adı artık Gazete BALKAN.

Gazeteciliğe başlamadan önce ilk ve son kitabımızı bastığımız 59 yıllık ömrümüzün son 36 yılında kısa yada uzun ömürlü 10 civarında yayın organı çıkardım. Sanırım, kısa ömürlü biri hariç, hiç birisinin adını koymak bana nasip olmadı. Tek başıma sahip olduğum yayın organlarında da bu böyle oldu, neyse.

Balkan’laşan Anayurt’u okuyucularımızın tamamına yakını bilir. 11 küsür yılımız bugün uyuşturucusu kesilmiş Alamut Kalesi müritleri gibi cascavlak ortada kalmış nice masum insanın kanına giren, bu insanların iliklerine kadar zehredilmiş Küresell Çetelere ‘Hizmet Hareketi’ ile mücadeleyle geçti.

“Hülagü Han yolda, hakkınızda gelecek” diye yazdığım gün, dönemin Başbakanı “Bunlar haşhaşi” dedi.

Küresell Çetelere ‘Hizmet Hareketi’nin ağababaları, ‘Himmet’ diye toplumun kanını emen sülüklere 2005 yılının Kurban Bayramı günü Bükreş’in Obor Meydanı’na gökten koç indirdikleri gün Anayurt karşılarına dikilerek, “Bu ne küstahlık, gökten koç indirmek kime mahsus, kendinizi ne sanıyorsunuz?” diye sordu.

“Ben Turancı değilim” diyen Efendilerine, “Madem öyle ne diye Türkçe olimpiyatları diye milleti kandırıyorsun, Türkçe derdin nereden geliyor?” diye sorduk. Modern Efendi Miloş uzaklarda olduğu için duymamış olabilir, ama kandırdıkları duydu.

UNESCO’nun Romanya Temsilciliği ABD’de yaşayan Romanya’nın yüzünü görmemiş Efendi Gülen’e ödül verdiği gün sorduk: Ne alakâ?

35 Romen gazeteciyi Türkiye’de ağırlayıp, Romanya’ya döndüklerinde hiç birisi Türkiye hakkında tek satır yazmadığı gün yine sorduk, “halkımızdan topladığınız yada babanızın mirasından harcadığınız paralara yazık değil mi?” diye.

Hangi birini yazayım, hep karşılarına dikildik!

Kimi “Rüzgâra karşı işeme!” uyarısında bulundu, bazıları “Türkiye’ye gidemezsin” dedi. Tarih bir kere daha şu kısa ömrümüzde tesbitlerimizi haklı çıkarttı.

Modern Efendi Miloş’un uşaklarının 11 küsür yıl boyunca bize verdiği zararlar kitap doldurur. Oraya hiç girmiyorum.

Demem o ki, gün onların göz yaşlarınına, şova çevirerek yaptıkları ibadetlere kanan, aldanan saf ve temiz yürekli insanımızı onların pençesinden kurtarma ve, “Valla billa darbeyi biz yapmadık!” diye ortalıkta dolaşan şeytan yavrularının şerrinden koruma günüdür.

Kim ki, olaya Ak Parti yada Erdoğan meselesi gibi bakıyorsa yanılıyor. Türk milletinin bekasına kast eden bunlar milletimiz va hatta ümmetimiz için kısa ve uzun vadedeki en büyük tehdittir.

Yazının başlığına gelirsek, milleti bunların şerrinden koruyacak bizzatihi milletin kendisidir. Abdulhamit dönemini anlatan dizide Neşet Ertaş’a türkü çığırttıran senaristlerle bunların hakkından gelineceğini sanmak aşırı saflık olur.

Gazete Balkan, Anayurt dönemine göre daha güçlü ve imkanları sizlerin desteği ile daha da geniş bir gazete olacak.

(Bu yazı 11 Ağustos 2016 tarihinde yayımlanmıştır)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir