HAMDİ YILMAZ – 15 TEMMUZ YAZILARI-9
Bana bak Hayri Efendi!
Fetullah Terör Örgütü yanlısı, FETÖ elebaşı ve yandaşı kurumların koruyuculuğuna soyunmuş o melanet sitesinin künyesinde yönetici olarak sen gözüktüğün için sana hitaben yazıyorum. (Hoş, senin yönetimindeyse şayet!)
Arif Eroğlu diye takma adla yazan biri var. Kim olduğunu sen biliyorsundur. Geçenlerde şu satırları yazdım ona:
***
“Fetullah Gülen Terör Örgütü güdümündeki okulları koruma sitesinde yazan ‘gazeteci sıfatlı’ olduğunu belirten Arif Eroğlu’na soruyorum, kimsin sen?
Takma adla mı yazıyorsun? Hayal misin, gerçek misin, in misin, Mehti’nin koltuğunun altındaki cin misin, Yoksa Köstence’deki Y.K. mısın? Kimsin?
Her kim olursan ol; pek kibar, pek nazik, her suçlular grubu mensubu gibi pek mülayim, lâkin çok sinsisin!”
***
Adam, takma soyadındaki “er” kelimesine inat, girdiği delikten kafasını çıkartmadan işkembeden atmaya devam ediyor. Alayınızın meşrebi gibi onun da meşrebi bozuk olmalı, Allah korkusundan uzak olmalı ki, beni Doğu Perinçek’in adamı, Maocu ilan etmiş!
Ne utanmaz arlanmaz, iftiracı bir tarikat çıktınız be birader. FETÖ yapılanması gibi şeytanisini dünya görmedi.
Neyse.
Hayatımda Türk Milliyetçisi olmaktan öte hiç bir ideolojik sıfata sahip olmadım. Kökü dışarda, ipi başkalarının elinde hiç bir fikrî, zikrî harekete ilgi duymadım. Doğu Perinçek’e de hakaret ettiğim gerekçesi ile mahkeme kararı ile eski para 5 milyar lira tazminat ödemiş biriyim ben.
Hayri Efendi, bu yoldaşın ne menem bir iftiracı böyle?
Şu soysuz yoldaşın Zekeriya Öz haininin “Ergenekon’un para kasası” diye ceza evinden hasataneye bile göndertmeden öldürttüğü Hulusi Okkır’ı hatırladın mı Hayri Efendi, öldüğünde cenazesini kaldıracak parayı bulamamıştı eşi..
Aynı hastalıklı zihnin ürünü olduğu için bu ‘Arif Eroğlu’ takma adlı şeytan yavrusu “Düne kadar küfrettiğin kapitalist düzenden aldığın zarfların verdiği motivasyon ile” diyor..
Şimdi oturup senin bu iftiracıya çektiklerimi, özel sıkıntılarımı mı anlatayım?
Buna tenezzül etmem, ama birisi kaynağı meşru para ile dolu bir zarf verirse eğer, o parayı sizin cenahın Romanya’da Romen yasalarına karşı işlediği suçları ortaya serecek şekilde kullanmazsam namerdim! Bunu da bilmiş olasınız.
Ben sizinle 1993’den beri uğraşıyorum. Nerede ne hata ve yanlışınızı gördüysem yazdım. O açıdan müsterihim. Ben sizin şeytani tarikatınıza hiç bir zaman kanmadım.
Hangi delikte tıkılı olduğu belli olmayan senin tasmalı; “Seni tebrik ederim. Açılan davalardan kaçmak için patlattığın Anayurt gazetesinin yerine çıkardığın Gazete Balkan sana, patronuna, tüm Mao’culara ve senin gibi düşünen dava arkadaşlarına hayırlı olsun” diyor.
İçiniz de uhde kaldı be! Açamadınız bir türlü, açın davanızı.. Açın ki, “körün istediği bir göz Allah verdi iki göz” diye dua edeyim.
“Hakim Bey, şu şu isimli onlarca kişi … Vakfı’na bağışta bulunmuş mu? Araştırın.” Ne cevap gelecek? Verdiğiniz makbuz sahte değilse “Evet” cevabı.. “Pekiyi Hakim bey, bu hayırsever vatandaşların şu şu adlı çocukları o okullarda ücretsiz olarak okumuş mu? Araştırın”. Ne cevap gelecek? “Okumuş”… Bu iş orada da bitmez…
Bana … Vakfı’nın yaptığı yardımları sıralamış seninki.. Birincisi beni ilgilendirmiyor. İkincisi kendisinden olmayan bir Müslüman’a bir bardak su bile vermeyen şeytani bir hareketin ne kadar hayırsever olduğunu öğrenmeye ihtiyacım yok.
Senin takma adlı yiğit … Vakfın’dan, Lumina Üniversitesi’ne sıçramış (belki yer altından gitmiş), Luminacılar, “Bu binayı hangi şartlarda aldıysak, isteyene devretmeye hazırız.” demişler. Bana tavsiyede bulunuyor, kaçırılmaz fırsatmış!
Valla daha bana sizin okulları alacak kadar zarf veren olmadı! Benden paso!
Ama iki şeyi yapmanıza yardımcı olabilirim. Birincisi o okulların parasını topladığınız, “din- iman, Allah” diyerek kandırdığınız insanlar adına kurulacak bir Vakfa devredin o okulları..
Gerçekten “din- iman, Allah” sevdalısıysanız sevaba girersiniz. Böylece milletin ahından, bedduasından da kurtulursunuz. Görüyorsunuz ki, o paralarını iç ettiklerinizin ahı, bedduası salya sümük efendinin bedduasından daha tesirli..
Bak ne diyor seninki, “Bak sevgili Hamdi, bu bence kaçırılmayacak bir fırsat!.. Benden söylemesi; en iyisi siz hemen gidin ve aynı şartlarda binayı teslim almak için girişimde bulunun. Ben de buradan işin takipçisi olacağım. Eğer bir aksilik çıkarırlarsa yeminle söylüyorum, sizin hakkınızı buradan savunacağım.”
Tamam, ben size Türkiye’den yatırımcı bulayım. Gidelim tapuya, hangi şartlarda aldılarsa, o şartlarda devretsinler.
İyi de birader, seninki gerçek kimliği ile karşıma çıkma cesaretine bile sahip değil. Aracılığı nasıl yapacak?
(Bu yazı 26 Ağustos 2016 tarihinde yayımlanmıştır)
***
İKİNCİ YAZI
FETÖ ve OPUS DEI Melanetlerinin okul sevdası
Yeniçağ yazarı Arslan Bulut’un, Aytunç Altındal’ın Birharf Yayınları arasında çıkan “PAPA 16. Benedikt; Avrupa Birliği ve Türkiye” adlı kitabından yaptığı alıntıyı önemine binaen ben de dikkatinize sunuyorum.
***
“OPUS DEI (Tanrı’nın İşleri) adlı gizli örgüt, 2 Ekim 1928’de Madrid’de kuruldu. Kurucusu sıradan bir papazdı. Adı, Jose Maria Escriva de Balaguery Albas idi. Escriva’nın amacı Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadro oluşturmaktı. Oluşturdu da! Doktorlar, iş adamları, gazeteciler, yazarlar, avukatlar, mimarlar gibi meslek adamları bir arada OPUS DEI için çalışmaya başladı. Çeşitli ülkelerdeki aynı meslek sahipleriyle ilişki kurdular. Bu ilişkileri sağlayabilmek için iki anahtar kavram seçmişlerdi. Birincisi ‘Diyalog’, ikincisi de ‘Hoşgörü’ idi. Kendisini uygar, barışsever ve eşitlikçi, demokrat kabul eden hiçbir aydının bunlardan sakınması mümkün değildi. OPUS DEI, bu kavramları kullanarak birçok ülkede konferanslar, seminerler ve toplantılar düzenledi. Böylece oluşturulan ‘Dayanışma’ grupları, gerçekte tek amaca hizmet ediyordu. OPUS DEI’nin Vatikan içindeki yerini güçlendirmeye.
Escriva, diktatör Franko’yu var gücüyle destekledi. Karşılığında Franko kabinesinden 10 bakanlık aldı. Böylece çok büyük bir servet edinme şansını elde etti. Bu sermayeyle yeni ve uluslararası şirketler kurdurdu. İspanya’nın turizm gelirlerinden büyük pay almaya başladı. İnşaat sektörüne girdi, sonra da eğitime. Çeşitli ülkelerde okullar açmaya başladı. Halen OPUS DEI’nin dünyada 428 üniversite ve sayısız okulu vardır.
OPUS DEI, gittiği her ülkede ilkin mesleğinde çabuk yükselmek isteyen, hırslı, yerleşik, ahlaki değerlere önem vermeyen şahıslarla, kendilerini çok önemseyen fakat nedense adlarını duyuramamış silik aydınları avladı. Özellikle basın ve TV’de bu tür insanları destekledi, mesleklerinde adlarını duyurmalarını sağladı. Sonra da bunları kullanarak ülkede her istediğini yaptırır hale geldi. Michael Walsh’un deyimiyle bu örgüte OPUS DEI yerine OCTOBUS DEI, yani ‘Ahtapotun İşleri’ denilmeliydi…”
***
Arslan Bulut diyor ki, “FETÖ, Türkiye’de aynı yöntemi uyguladı. Bir taraftan çocuklara çengel atarak askeri okullara sızarken diğer taraftan “Diyalog ve Hoşgörü” kavramları ile her meslekten insanı örgüte bağladı.”
Yine Bulut’un aktardığına göre, Prof. Dr. Yümni Sezen’in, Kelam Yayınları arasında çıkan “Dinlerarası Diyalog İhaneti” başlıklı kitabında FETO’nun sözlerini aktarıyor, şöyle diyor FETO:
“Bütün Müslüman ve Hıristiyanlar İsa’nın etrafında bütünleşmelidir”.
“Bir Hıristiyan, tevhide döner ve fakat diğer hayatı aynı olursa ona ‘Müslüman İsevi’ denilir”.
“1. Dünya Savaşı’nda Hıristiyan taraftan ölenler de şehittir, ahirette mükâfatları vardır”. gibi ifadeler FETÖ’nün ne yapmaya çalıştığını net bir şekilde ortaya çıkardı..
Yümni Sezen de, “Bu hareketin gerçek yüzü Papa’ya sunulan bir güven mektubundan ibarettir. Arka yüzü Vatikan’a bırakan bu projenin ön yüzü Müslüman’ı ehlileştirme (!) yahut etkisizleştirme, daha da Türkçesiyle iğdiş etmedir…” diyordu.
***
Bütün bunlar daha önceden yazılıp, çizilip bilinmesine rağmen, vatandaşı ile hükümeti, muhalefeti ile koynumuzdaki yılanı saf saf büyüttük. 15 Temmuz’da bizi sokunca uyandık.
Sahi uyandık mı?
(Bu yazı 25 Ağustos 2016 tarihinde yayımlanmıştır)
***