HAMDİ YILMAZ – “Kurban olduğum Allah’ın aldıkça alacağı dönem!”
Bizim çocukluğumuzda komşu köyde bir Salman Amca vardı. Alim değildi ama Arif’ti. Bir cümlede anlattıklarını değme alimler ciltler dolusu kitapla analatamazdı.
Şehirlerin köylülerle dolduğu dönemde O da Kırşehir’e göçmüştü. Bir de köyden komşusu vardı, Kırşehir’de de komşu olmuşlardı. Akşamları birbirlerine gidip gelirler, o günlerin tabiri ile ‘ajansı’ yani haberleri birlikte dinlerlerdi.
Komşu, Salman Amca gibi ‘Arif’ olmadığından, Salman Amca ile farklı partiyi de tuttuğundan, Salman Amca’nın sevdiği parti lideri siyah beyaz ekrana çıkınca hemen küfürü basarmış.
Salman Amca, eğer kendi evindelerse, komşusuna, “Döşeğimin üstünde oturuyorsun, ağzımı açtırma!” dermiş.
Yok, komşusunun evindeyse, “Döşeğinin üstünde oturuyorum, ağzımı açtırma!” şeklinde karşılık verirmiş.
Misafir ve misafirliğe ait geleneksel kültürümüzün özetlenişi bu.
***
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hatırlarsanız “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” demişti. Gerçi, Arınç’ın bir verenin bulunduğunu hatırlaması güzel bir şeydi. ***
Bizim Salman Amca, dua ederken, “Allahım, az verip kızdırma, çok verip azdırma!” diye dua ederdi.
***
Derken, “Kurban olduğum Allah’ın geri aldıkça alacağı” bir döneme girildi. Haberleri olsun.
Buraya kadar okuduklarınız 27 Temmuz 2013 tarihinde yayımlandı.
Önce Başbakanlık hevesi Arınç’ın kursağında kaldı.
Ardından milletvekili bile olamadı.
Ve bazı yakınlarına FETÖ yanlısı olduğu gerekçesi ile operasyon yapıldığı haberleri bizlere kadar ulaştı.
“Kurban olduğum Allah’ın geri aldıkça alacağı” günler daha bitmedi.
Şimdilik dokunulmayan FETÖ’nün siyasal ayağına nasıl olsa bir gün dokunulacak. O zaman Arınç yine gündeme gelecek.
“Arınç’a suikat planladılar” diye Ordu’nun can damarına alenen giren FETÖ çetecileri elbette hesap verecek. O zaman tepkisiz kalan Arınç, bakalım neler söyleyecek.
Ne demişti Salman Amca:
“Allahım, az verip kızdırma, çok verip azdırma!”
(Bu yazı 28 kasım 2016 tarihinde yayımlandı)
İKİNCİ YAZI
‘Romanya’daki inlere’ nasıl girilecek?
Gülen Cematine yönelik olarak kullanılan “İnlerine girilecek’ tabirinin insanî bir kavram olup olmadığı ayrı konu. İnsana ait hiç bir mekan için “İn” tabirinin kullanılması bize haz vermez.
Ancak son günlerde böcek veya dinleme skandalları ile ilgili olduğu ileri sürülen, biri emniyet müdürü iki polisin Romanya’da yakalanması sonucu Romanya birden bire ön plana çıktı.
Esasında Cemaat açısından Romanya oldum olası ön plandaydı.
F tipi yapılanmanın temel esaslarından birini, dünya ülkelerinin Türkiye’deki illere paylaştırılması oluşturur. Mesela, Romanya’nın İzmir’e bağlı olduğu iddia edilir.
Bu iddiaya göre, Romanya’nın her türlü ihtiyacını İzmir örgütü karşılar.
Çavuşesku rejiminin hemen ardından gelen yıllarda, Romanya’daki soydaş kızları ilk olarak İzmir’e götürülmüş, pasaportları ellerinden alınarak (istemeyenlerin gruptan ayrılmaması için) İzmir’deki yurtlarda barındırılarak eğitilmişlerdir.
İzmir’in Hoca Efendi’nin bizzat kendisinin yaşadığı, çevre edindiği ve örgütlendiği (teşkilatlandığı tabiri daha uygun olabilir) il olduğu, Romanya örgütlenmesinin de bu ildeki teşkilata emanet edildiğine bakılırsa, Romanya’nın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Sonra, Hoca Efendi’nin oturum evrakları Amerika’daki mahkeme masasına yayıldığında, görülen evraklardan birisi de UNESCO Romanya Temsilciliği’nin Hoca Efendi’ye verdiği ödül belgesi idi.
UNESCO Romanya Temsilciliği’nin Fetullah Gülen’e verdiği ödül bir gazeteci olarak çok garibime gitmişti. Fiiliyatta kişisel olarak Romanya’da hiç bir faaliyeti olmayan, ABD’de yaşayan bir şahsa UNESCO gibi bir kurumun Romanya Temsilciliği niçin ödül verirdi?
Bu sorunun cevabını almak için o yıllarda bir kaç kez randevu talebinde bulunduğum, Cemaatin İftar yemeklerinde “benim babam papazdı” diye konuşmalarına başlayan UNESCO Romanya Temsilcisi nedense randevu talebimize cevap dahi vermemişti.
Ödül belgesi, oturum evraklarından birisi olarak dava dosyalarına girince olayın sırrı anlaşılmıştı.
Dahası, Romanya ekonomik açıdan Cemaat için vazgeçilmez ülkelerin en başında yer alır. Artık, yüzbinlerce euro değerinde gayrimenkul bağışlayanlara rastlanmasa da, sayıları iki elin parmak sayısını geçen, iyi sermayeye sahip, iyi para kazanan, iyi eğitim veren okullar var (son yıllarda yatırımlardan dolayı resmi kârı gözükmese de).
Şimdi bu okullar Cemaatin en büyük kozu. Türk velilerin, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söz söyletmeyen velilerin rahatsız oldukları görülüyor. Türk hükümetinin kendi eliyle şişirdiği balonu patlatma girişimlerine iyi gözle bakılmıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurt dışında okul açma girişimleri (henüz ortada bir şey gözükmese de) de olumlu karşılanmıyor. Hemen Devlete ait Mecidiye’deki Kemal Atatürk Koleji öne çıkarılarak Romanya’da en kötü eğitime sahip olduğu öne sürülüyor. Kısacası, “Mecidiye’deki okula bak, Devleti’in açacağı okulları gör!” denmeye getiriliyor.
(Bu yazı 11 Şubat 2015 tarihinde yayımlandı)