SERPİL YILMAZ – KURBAN
Mitoloji okumayı ve dinlemeyi seven, insan tarihini merak eden biri olarak, Kurban kesilmesinin hangi çağlardan günümüze geldiğine şöyle bir baktım!
Kurban adamak bütün inanç sistemlerinde var ve günümüze kadar gelmiş bir gelenek. Kurban adamak Hazreti Adem’in oğulları Habil ile Kabil dönemine kadar uzanıyor. Habil toprağın ilk mahsulünden, Kabil ise hayvanlarının ilk yavrularından Rab’lerine sunmuşlar.
İnsanlık tarihinin dönüm noktası sayılan Tufan’dan sonra Nuh Peygamber’in kurban sunduğu bilinmektedir. Kurban kesilmesi geleneği Hz. Nuh ile başlamış ve tarihler boyunca ve hala günümüzde devam ediyor.
Tanrı’ya kurban sunmak, kötü enerjileri def etmek, ataların ruhlarını huzura erdirmek, bolluk ve bereketin artması için kurban verildiği bilinmektedir. Kurbanlar bazen hayvan bazen de buğday veya pirinç şeklinde Tanrı’ya sunulmuştur.
Çağ’lar boyunca insanlar doğanın gücü karşısında çaresiz kalmış ve kendilerini koruma içgüdüsüyle inandıkları tanrısal varlıklara kurbanlar adamışlar. Her inanç ve kültürlerde kendilerine göre kurban törenleri vardır. Birçok farklı inançlarda kurban olarak hayvanlar olduğu gibi, insanlarda kurban edilmişler.
Çok eski doğa dinlerinde; Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani’ler yılın belli aylarında dini törenlerde kurban sunarak bayram yapma geleneği olduğu bilinmektedir.
İnsanlık tarihinde en çok bilinen kurban olayı Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kesmeye teşebbüs ettiği olaydır.
Hz. İbrahim Yahudilik’te, İbrani halkı ve Tanrı arasındaki özel antlaşmayı yapan, Yahudiliğin kurucu babasıdır. Hristiyanlık’ta, Yahudi veya Yahudi olmayan tüm müminlerin ilk uyarıcısıdır.
İslamda ise Adem’le başlayıp, Hz.Muhammet’le sonlanan peygamberler zincirinde önemli etkiye sahip bir peygamber olarak görülür.
İnsanlık tarihine bakıldığın da insanoğlu çözemediği, karşısında çaresiz kaldığı güçleri tanrılaştırdığı görülür. Kurban keserek tanrıların yanında yer almak, tanrılar adına tapınaklar inşa etmek mitolojik kültürlerde yer alır.
İnsanoğlu sıkıntılardan kurtulmak isteği olduğu kadar şükür etmek için, fırtınalardan, deprem ve sel felaketinden korunmak için, kendinden güçlü olan varlıklara, tanrılara kurban kesmişlerdir.
Yönelmiş olunan amaca göre kurban dört grupta toplanır.
- İstenilen şeyi elde etmek için sunulanlar.
- Elde edilen şeye teşekkür olarak sunulanlar.
- Bir günahı ya da bir kusuru bağışlatmak için sunulanlar.
- İlk ürün veya ilk avdan, ilaha/tanrıya bir hak olarak sunulanlar.
Geçmişe kısa bir bakıştan sonra; günümüzde bile zor bir durum karşısında veya sıkıntılı dönemlerde, ‘’bunu bir atlatayım kurban keseceğim’’ gibi adaklarda bulunulmaktadır.
Kurban insanın Tanrı’ya yakınlık elde etmek için adadığı candır.
Günahlarının kefareti, sahip olduğu değerlere şükür aracı olarak adadığı candır.
Kurban Etmek; Nefs’i feda etmek… İslamiyet’te insanın manevi bağımlılık duyduğu bir maddesel değerden, bir an bile tereddüt etmeden feda ettiği ve hiçbir şeyin aslında bize ait olmadığını ‘’Yüce Yaradan için feda ederim, feragat ederim’’in hatırlanma gerekliliğidir.
Tanrı’ya yakın olmak için, şükür etmek için, sevgi, hoşgörü ve paylaşmak için, yardımlaşmak, yoksula, güçsüze yardım etmek için illa bir can feda edilmeli midir? Bunun başka yolları yok mudur?
Kurban olmak, kurban etmek, adamak, adanmak bunların hepsi de bize ait olmayan bilinç altı kayıtlarımız mıdır?
Bir şey adamadan, feda etmeden sahip olabileceğimiz şeyler yok mu?
Sahip olduklarımız için illa bir can feda etmemiz mi gerekiyor?
Adamayı ve adanmışlığı bırakma vaktimiz gelmedi mi?
Kurban yerine sevgi ve paylaşmanın verdiği huzur ve mutluluğu koysak.
Yüce Tanrı’nın yarattığı canları rahat bırakarak, Tanrı’yı iyi bir şey yapıyormuşuz gibi kandırmaya çalışmaktan vaz geçsek olmaz mı?
Tanrı kendi yarattığı canlının kanını neden istesin, her şeyin sahibi o değil mi?
Aklımda deli sorular!
Sevgili Yunus Emre ne güzel söylemiş!
‘’Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü.’’
Barış, Sevgi, Hoşgörü, Birlik ve Beraberliğin hakim olduğu nice güzel bayramlara…