HAMDİ YILMAZ – Türklerin kuyruğu olup olmadığını merak eden Ruslar
Sarıkamış savaşında esir düşen Türk askerlerinin nasıl ve ne şekilde esir düşüşleri ile Türklerin de ne tür bir yaratık olduğunu Rus halkı merak etmekteydi.
Korosnodar kampında yaşayan Raci Çakıröz anılarında bu konuda ilginç bir şeyi şöyle anlatıyor: “Herkes bizi Türkler acaba nasıl yaratıklardır? diye görmeye geliyorlardı. Bazıları da bizde kuyruk olup olmadığını merak ediyorlardı. Bunlar cahil halk değil, propaganda ile bu hale getirilmiş kimselerdi. Hatta bir öğle yemeği sırasında gelmiş biri, tesadüfen verilen balık çorbasını görünce ‘Sizde balık yetişir mi?’ diye sordu. Adama ortak bir denizimizin olduğunu, deniz olup da balık bulunmayacağını nasıl düşünebildiğini söyledim. Adam biraz düşündükten sonra kafasını vurarak ‘Hey Aptal’ demiştir.”
Dünya değişti, bu iletişim çağında artık Ruslar, Türklerin kuyruklu olup olmadığını kendi gözleri ile görüyor. Ama, o gün kendi halklarını Türkler hakkında “Pavlov’un köpeği” gibi şartlandıran kafalar aynen yerinde duruyor. Üstelik teknoloji değiştiği için şartlandırmanın metodları değişti, modernleşti, çağın gelişmelerine uygun hale getirildi.
Yukarıdaki satırlar Mehmet Asaf Saygun’un “Volga Kıyılarında, Esaret Hatıra ve Maceraları” adlı kitabından alınmıştır. Mehmet Asaf şöyle diyor; “13 Temmuz 1916 tarihinde Kelkit’e bağlı Güzyurdu köyü ile Sadakhan’a giden yol üzerinde Ruslarla yapılan muharebede esir düştük. İki gün sonra Bayburt’a geldik. İlk defa geçtiğimiz vakit, savaş hattına en yakın bulunmasına rağmen, en canlı bir hayata sahip olan bu şehrin bu seferki virane manzarası bende pek acı bir etki uyandırdı. Çoruh nehrinin matem türküleri söyler sakin ve durgun akışı, kederleri daha da arttırıyordu. Bayburt’tan sonra yaya yürümeye başladık. Maden Hanlarında arama yapıldı. Güya orada otomobile binip götüreceklerdi. Ertesi günü tekrar yaya olarak yola çıktık. Aşkale’den geçip Karasu; Tercan ovasından geçip Erzincan’a, oradan da Erzurum’a vardık. Erzurum’da dizanteriden dolayı hastaneye yatırıldım, 25 günlük karantinadan sonra 25 Ağustos 1916 tarihinde Sarıkamış’tan trene binerek hareket ettik. Gideceğimiz yerin Moskova olduğu söyleniyordu.”
Erivan üzerinden Tiflis varan esirleri taşıyan tren 3 Ekim 1916 tarihinde Tiflis’ten hareket eder. Tren kimilerine göre Sibirya’ya, kimilerine göre de Moskova’ya gitmektedir. Mehmet Asaf; “ Mademki, geriyle ilgimiz koparılmıştı. İçerilere doğru sürülürken artık bizim için mesafe kavramı önemli olamazdı. Gideceğimiz yerin uzak veya yakın olmasının hiçbir önemi yoktu. Bu yolculuğun sonunda, bizi bekleyen kader ne olursa olsun, yorgunluk ve bitkinlikten ağırlaşmış vücudumuzu hiç olmazsa sabit bir karargahın rahatlığına kavuşmak ümidiyle bir çeşit sevinç bile duymakta idik” diyor.
Ve 101 yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi..
Anlıyor musunuz, hiçbir şey olmamış gibi..
(Bu yazı 25 Şubat 2015’de yayımlanmıştır)