SERPİL YILMAZ – Kişisel MENKIBE
İlk defa ne zaman okuduğumu hatırlamadığım çok sevdiğim yazar Paulo Coelho’nun ünlü romanı Simyacı’yı yeniden okudum. Okumak için aldığım, hatta çok da merak ettiğim kitaplarıma rağmen neden yeniden Simyacı’yı okuma ihtiyacı hissettim! Sanırım içinde bulunduğumuz zaman diliminde, dünyanın tamamında etkili olan pandemi sürecinin üzerimde çok etkisi olmamakla birlikte arada beni de belirsizliğe ve karamsarlığa itmesinden dolayı olduğunu, kitabın ilk sayfalarından itibaren anladım.
İnsanın yaşı ne olursa olsun bir amacı bir hedefi olmalı ki hayatla kurduğu ilişki sağlıklı, güçlü ve arzulu olabilsin. Yaşamdan ve yaptıklarından keyif alabilsin diye düşünen biriyim. Köşesinde oturup, beklenti içinde, hiçbir istediğini yapamamış, mutsuz, kendine sınırlar çizen, mutluluğunu başkalarına, nesnelere bağlamayı hiçbir kişiye yakıştıramıyorum. Her insanın istedikten sonra, hedefine giden yolda karşısına çıkan engellerle başa çıkabileceğine inanıyorum.
Bu anlamda Simyacı kurgu da olsa, aslında yazgımız üzerinde söz sahibi olabileceğimizin altını çiziyor ve bir çok kişisel gelişim kitaplarını açık ara farkla geride bırakıyor. Kısa ve öz bir anlatımla, masalsı olduğu kadar günümüz insanının beklentilerine, Evrenin Ruhu’nu anlamaya ve sembolleri okumayla ilgili mistik bilgiler aktarıyor. Aynı zamanda insana ben hayatımda neyi farkedemedim dedirtiyor. Soruna mı! çözüme mi odaklandım? diye sorgulatmayı başarıyor.
Kalple kurulan bağlantının önemini, Aşk’ın yüceliğini, Evrenin bize gönderdiği işaretleri takip etmeyi, mucize olarak tanımladığımız, amacımıza giden yolda, karşımıza çıkan yardımlarla desteklendiğimizi, imkansız diye bir şey olmadığını ne güzelde anlatıyor. Olasılıkların sonsuzluğunda, inancın gücüyle, evrenin cömertliğini, insan yazgısına nasıl egemen olabileceğini masalsı bir dille aktarıyor okuruna.
Korku ve acının insanı engelleyen bir duygu olduğunu, düşünün peşinde giden bir yüreğin acı çekmeyeceğini, yüreğiyle bağlarını güçlendiren herkese evrenin sonsuz bilgeliğini açtığını anlatıyor. Yaşam amacını bulmak istemeyen insanların kalbiyle konuşmadığının altını çiziyor.
Evrenin Ruhu bir düşü gerçekleştirmeden önce, öğrenilen her şeye bir değer biçer. Zor durumlarla karşılaştığımızda onun bize karşı kötü bir duygu beslediği anlamına gelmez. Hedefe doğru ilerlerken aldığımız dersleri iyice öğrenmemizi ister. İnsan hayatında aynı konuların tekrar tekrar gündeme gelmesi, dersin öğrenilmediği anlamına gelir.
Yaşamımız boyunca yolculuğun zorluğuna değil de karşımıza çıkacak olasılıkların zenginliğine odaklanmak, aslında bize engelmiş gibi görünen her olayın içinde farklı bir bilginin saklı olduğunu bilmekle, evrenin mesajlarını takip etmenin ne kadar değerli olduğunu ve her sorunun içinde, çözümün de varlığına dikkat çekiyor, tıpkı şimdi yaşadıklarımız gibi.
Maddi zenginliğin nadiren bir yaşamı kurtaracağını, ölümün kaçınılmaz olduğunu ama düşlerimizin peşinde gitmenin bizi mutlu edeceğinden dem vuruyor. Buna kim itiraz edebilir ki?
Asırlardır söylenen bir söz ‘’ En karanlık an, şafak sökmeden önceki an’dır.’’
Her insanın içinde bir simya var, kendinde var olan hazineyi bulması için. İstediğini elde ederek bir önceki hayatında, olduğundan daha etkin olması için. Tanrı’nın özü içimizde.
Simyacı, eldekini daha iyiye dönüştürme becerisi; olduğumuzdan daha yetkin bir varlık olmaya çalıştığımız zaman, çevremizdeki her şeyin daha iyi olduğunu gösteriyor.
Aşk’ın Evrenin Ruhu’nu değiştiren, geliştiren güç olduğunu ve bizlerden beslendiğini, üzerinde yaşadığımız dünyanın, bizim daha iyi veya daha kötü olmamıza göre değiştiğini kabul ediyorum. Tamda burada AŞK’ın gücü işe karışıyor, sevdiğimiz zaman, olmak istediğimizden daha iyi olmaya çalıştığımıza kim itiraz edebilir ki?
Gerçek AŞK’ın bir erkeği kendi hikayesinin kahramanı olmaya engel olamayacağına dair cümleler aktarıyor ki, ben bunu günümüzde kadın/erkek farketmediğine inanıyorum. Aşk kuşkusuz her ruhun temel besin kaynağı.
Kişisel Menkıbe’mizi gerçekleştirirken, önümüze çıkan engelleri bir kaldıraç olarak kullanmamız gerekiyor ve olaylar örgüsünde ki görmemiz gerekene odaklanmak, korku ve acıya teslim olmamak ilk başarmamız gerekenler arasında. Olması gereken zaten oluyor, aslolan bizim ne yaptığımız. Dırdır mı ediyoruz? Yoksa bu durumdan ne anlamam gerekiyor! diye soruyor muyuz?
Simya zaten içimizde varolan Tanrı’nın varlığı değil mi?
Güne başlarken, coşkuyla soralım.
Bu gün bana hayatın mucizeleri neler?