HAMDİ YILMAZ – HOŞ GELDİN TUNA
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Yahya Kemal
Ben hiç sevdiklerimi sevemedim..
Belliki, seni de sevemeyeceğim.
Sana bu adı kim, hangi gerekçe ile verdi bilmem ama, ben çok sevdim.
Çünkü bu adın ruh dünyamı yansıtması için sadece başında veya sonunda bir sıfatı eksik.
“Çılgın Tuna”, “Durgun Tuna”, “Deli Tuna” gibi..
Çoğalt çoğaltabildiğin kadar.
Bizler ‘leb’ demeden ‘leblebi’yi anlayan neslin yaşadığı çağın çocuklarıyız ya; bu yüzden senin adından kendime pay çıkarttım. Hak etmediğim halde..
Türk’ün Batı’daki talihi de, tarihi de Tuna’nın talih ve tarihine denk düşer.
Bazen durgun, bazen deli, bazen çılgın..
Sen Türk’sün Tuna! Alp kadar, Alpler kadar, belki onlardan daha çok..
Sevdiklerimize isim olacak kadar ..
Şimdi Tuna’nın kıyılarında herkes bir şeyler arıyor.
Kimileri atlarını senin suyunla sulayan Atilla’nın mezarını..
Ben kendimi..
Amerikalılar bu konuda film bile yapmışlar. Onlar, Atilla’nın hayatına meraklıdırlar. Pek çok ABD Başkanı Atilla’nın hayatını anlatan kitapları yastıklarının altında baş ucu kitabı olarak tutmuştur.
Çağlar değişse de, insan ve coğrafyaya hükmetme sanatı değişmemiştir. Bu işi Türk kadar hele hele Atilla kadar iyi başarana da insanlık tarihinde ender yer verilir.
Bu yüzden Tuna’nın kıyılarında Amerikalılar Atilla’nın mezarını arıyorlar..
Ben de kendimi..
Sen batıdan doğuya akışınla bize kendimizi hatırlatan, uzun deltalarınla ruh dünyamızı dinginleyen çağlayanların en uzunu, en güzelisin.
Bana sorsalardı, “Tuna” derdim. Tuna’nın kıyısında bir gece rüyâmda gördüm seni.
Bağdaş kurmuş oturuyordun. Sıhhatli, gür bakışlı ve gürbüz..
Bebeklere has masumiyetin en hasıyla üzerime dikiliydi gözlerin.
Yalnız, o ağzındaki yalancı emziği çok yadırgamıştım. Hiç yakışmıyordu sana. Bunu aylar önce senin aramıza katılacağını müjdeledikleri rüyâdan uyandıktan sonra da çok düşündüm.
O yalancı memeyi ağzına veren öz annen olsa bile, buna kanmayacak kadar uyanık olman gereken bir çağa adım attığını bilmen gerekiyor.
Bu dünyadan sevdiklerini sevemeden gitmeye mâhkum bir insan olarak sana baht açıklığı dilerim.
(Bu yazı 27 Eylül 2007 tarihinde yayımlanmıştır)