Hamdi YILMAZ – Olağan üstü dönem hukukçuları
Aslında bugün ‘Bükreş Adliyesi’ veya ‘Bükreş Mahkemeleri’ başlıklı bir yazı yazacaktım. Birincisi yazıyı yetiştirmek için vaktim kalmadı. İkincisi bu konu ile şahane bir kitap yazılır. Köşe yazıları ile harcanmamalı.
Yine de ben bir kaç satırla bahsedeyim.
Adı Bükreş Mahkemesi ama benim bildiğim kadarı ile birbirlerine hayli uzak mesafelerde üç ayrı mekanda davalar görülüyor. Bükreş 1. Bölgede oturuyorsanız mahkemeniz ayrı, beşinci bölgede oturuyorsanız mahkemeniz ayrı. Bir de anladığım kadarı ile ceza ve hukuk davaları yönü ile de ayrı ayrı mekanlar.
Tazminat davaları da ilginç. Türkiye’de hakim önce kendisinden tazminat istenen kişinin gelir durumunu araştırır, sonra eğer kişi hakikaten suçlu ise gelire münasip bir rakamı ceza olarak belirler.
Romanya’da öyle değil. Mesela benim yargılandığım davada eblehler ordusu komutanı, Papa’nın etek öpücüsü, küresel çete taşeronu ilk okul mezunu Fetullah’ın ipine sarılmış İlahiyat mezunu olduğu söylenen Hz Yusuf, benden 1 milyon ley yani 210 bin euro gibi bir para istiyor.
Kendisi, Almanya’dan çöpe atılmış çul çabutu, “sana 20 tosun” yazdık minvalinde topladığı kurban etlerini sebil gibi dost Romen halkına dağıtan bir vakfın başında olduğu için beni de kendisi gibi Harami İmparatorluğu’nun müridi sanıyor olmalı ki, bu parayı tazminat olarak istiyor!
Aklıma Özal’ın ‘Küçük Turgut’u’ geldi. Neyse.
Ne demiş atalar “isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara” diyelim geçelim.
Zaten Hz Yusuf’un derdi de, o olmayan paramı almak değil, derdi beni susturmak!
O ‘geldikleri gibi gitmeyenler’in afhadından mıdır bilmem ama, hukuk çerçevesinde öğrendiğimi bildiğimi kendimle mezara götürmenin sorumluluğunu üstüne alacak, Allah’ın huzuruna o sorumlulukla çıkacak biri değilim. Kırşehirli deli bir Türkmen çocuğunun böylesi basit gerekçelerle susmayacağını şimdiye kadar anlamış olmaları lâzımdı.
Bu vesile ile bir çift söz de Hz Yusuf’a: Bu yazıyı da kıldan kendir bir çeviri ile mahkemeye sunma. Ne diyeceksen bana gönder ben yayınlarım. Fikir adamıysanız Türk toplumu önünde fikirlerinizle hesaplaşın benimle.
***
OLAĞAN ÜSTÜ DÖNEM HUKUKÇULARI
Madem, adliyeden hukuktan açıldı söz, yarın da Türkiye’yi karanlığa sürükleyen Fetullah gibilerin önünü açan 12 Eylül Kenan Evren darbesinin yıl dönümü, o zaman bir geçmiş zaman yazısını sunayım. İşte 11 Ocak 2012 tarihinde yayınlanmış o yazı:
Olağan üstü dönemler olağan dışı hukukçularını da beraberinde getiriyor. 27 Mayıs darbesinin ardından Türkiye gündeminin bir numaralı ismi olan Salim Başol, 12 Mart döneminin bir numaralı hukukçusu Baki Tuğ, 1980 Darbesi’nin Netekim Paşa Hukukçusu Nurettin Soyer ve son olarak da bir kahraman yaratan, ülkeye bir Başbakan armağan eden, Vural Savaş.
Günahıyla varsa şayet sevabıyla Türk milletinin yakın tarihine hukuk adına damgasını vuran isimler bunlar.
Yakın tarihimizin bu önemli isimlerinden Başol ölmüş olmalı. Baki Tuğ ve Vural Savaş yaşıyor. Yargılanma tehlikesi ile karşılaşması halinde intihar edeceğini açıklayan, ancak hakkında dava açılınca “Netekim can tatlı” ayaklarına yatan darbeci Kenan Evren’in hukukçusu Soyer öldümü bilmem.
Bunlar astığı astık, kestiği kestik olan dönemlerle ilgili anılarını neden yazmazlar merak ederim.
Oysa millete günahlarını affettirecekleri en büyük hizmet bu olurdu. Bunların anılarını yazmaları ile olağan dışı dönemlerin sis bulutlarının ardındakiler, olmayan ve hiç bir zaman da olacağa benzemeyen demokrasimizin kamburları yada yumuşak veya sert Türk Darbe Tarihi’nin gerçekleri gün ışığına çıkardı.
Adnan Menderes’in Müsteşarı olmadan evvel o zamanki adı ile MEH (Milli Emniyet Hizmetleri) ‘te 6 ay Başkan Vekilliği yapan Salih Korur Yassıada Mahkemeleri’nde bakın neler anlatıyor:
“Baktım ki bilhassa İstanbul’da bir mektep, İstanbul teşkilatı ve Yeşilköy’deki soruşturma teşkilatı tamamı ile Amerikalıların emrinde.
Amerikalılar doğrudan doğruya bizim memurlarımıza para vermekte, hatta bizim memurları kendi memurları gibi kullanmaktadır. Dinleme servislerindeki memurlarımız da Amerikalıların elinde, bilhassa telefon servisleri, Beyoğlu’ndaki bir nokta. Ben bu münasebeti kestim, 2 ay para almadım.
Bu süre zarfında bana daha önceki başkan Behçet Türkmen’den intikal eden 261 bin lirayı kullandım.”
Menderes’in Müsteşarı’nın bunları 261 bin lirayı nasıl harcadığının hesabını Mahkeme’ye verirken anlattığını yani kendisini savunmak için söylediğini biliyoruz.
Olağan üstü dönemlerin olağan dışı hukukçuları başka neler biliyor Allah bilir.
Hiç değilse, bu milletin sırtından sürdükleri sefanın bedelini milleti bilgilendirerek ödeseler. Üstelik de bugünün “Özel yetkili” hukukçularına ‘Anı yazma’ çığırı açmış olurlar.