HAMDİ YILMAZ & AB ‘Küreselizm’den ümidi kesiyor mu?
Düşünce kuruluşlarının yönlendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Örneğin ABD’yi ziyaret eden pek çok yabancı ülke devlet adamı ilk veya son olarak o ülkedeki etkili bir düşünce kuruluşunu ziyaret ediyor.
Bunun son örneğini hafta başında Romanya Dışişleri Bakanı Bogdan Aurescu verdi. Aurescu, Washington ziyareti sırasında ABD düşünce kuruluşları temsilcileri ile de bir araya geldi.
Sözün özü ülkelerin uyguladıkları rejimlerin adı ne olursa olsun, ülkeleri nüfusunun yüzde 5’ini bile bulmayan aydın grubu idare ediyor, daha doğrusu idare edenleri etkiliyor.
Bu çerçevede bakınca Avrupa’da da Berlin merkezli bir düşünce kuruluşu var. Almanya’nın Dönem Başkanlığı ile bu düşünce kuruluşunun etkisi de gücü de arttı. Kısa adı EFCR olan bu kuruluşun tam adı ‘Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’.
2000’li yılların hemen başında ekonomisi duvara toslayan Türkiye’ye ‘Kurtarıcı’ olarak gelen ve hazırladığı ekonomik reçete kesintisiz uygulanınca, 20 yıl sonra Türk ekonomisini yeniden sıkıntılı günlere döndüren programın hazırlayıcısı Kemal Derviş ECFR’nin ‘Konsey Üyesi’.
Aylin Aslantaşbaş adlı kerameti kendinden menkul, Türkiye’nin sorunlarına Atlantikçi ve Atlantikçi AB aktörlerinin gözlüğüyle bakan liberal ‘Lady’ bu ECFR’nin gözdesi.
11 Aralık 2014 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten tarihçi, bürokrat ve diplomat İbrahim Kalın, daha iki hafta evvel ECFR ile önemli bir video konferans gerçekleştirdi.
Yanlış anlaşılsın istemem, kimseyi suçlamıyorum. Bize ait bu üç ismi ECFR’nin önemini (olumlu ya da olumsuz) ortaya koymak için veriyorum.
Kısacası, demem o ki, bizi de yakından ilgilendiren Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) AB ile ilgili çok ciddi bir ekonomik rapor hazırladı.
Konumu ve etkisi nedeni ile bizi yakından ilgilendiren, ‘Geleceğin Avrupası’nın ip uçlarını veren ECFR raporu, Türk politikacı ve aydınları, Türk küresel şirketleri ve küresel profesyonellerimizce yakından ve gereğinden fazla bir ciddiyetle yaklaşılarak incelenmeli.
ECFR Genel Müdürü Mark Leonard imzası ile açıklanan ve Philipp Sandner, Janka Oertel ve Pawel Zerka’nın yardımları sonucu Jonathan Hackenbroich tarafından hazırlanan raporun bir yerinde Türkiye ile ilgili şu ifadeler kullanılıyor:
“Ekim 2019’da Washington, Recep Tayyip Erdoğan’a Suriye’deki rotasını değiştirmesi için baskı yapmak amacıyla Avrupa’nın henüz tanımlanmamış sektörlerdeki diğer bir NATO müttefiki olan Türkiye ile ticari ilişkilerini kesmek için bir idari emir ortaya koydu. ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesinin ardından, büyük güçlerden biri kendi pazarına veya para birimine erişimi kesmekle tehdit ettiğinde Avrupa üçüncü bir ülke ile ticari ilişkilerini sürdüremedi.”
Kendi pencerelerinden böyle baksalar da bu tespit sizce de AB’nin Türkiye’ye haksız yaklaşımlarına yine AB içerisinden bir karşı çıkışın ifadesi değil mi?
İhracatının yüzde 46’sını AB üyesi ülkelere gerçekleştiren Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıklara kendi çıkarları gereği olsa bile tepki veren odaklar değerlendirilmeli.
Avrupa Eximbank’ı sanal AB parası gibi yeni argümanlar öneren, ABD- Çin- Rusya Yamyamizm’ine karşı AB’nin acizlikten kurtuluşunun yollarını arayan ECFR raporu ile ilgili satır başlarını haber sütunlarımızda okuyabilirsiniz.