SERPİL YILMAZ & KORKU

İçimizdeki en büyük düşmanımız olan korkunun nasıl oluştuğuna ve insanlar tarafından kabul edilişine dair pek çok bilgi olmasına rağmen en çok tanıdık gelen de Adem’in cennette başlayan serüvenidir.

Ona sunulan cenneti elmadan bir ısırık aldığı için kaybeden Adem’den beri insanoğlu, sahip olduğu değerlerini kaybetme korkusu yaşamaya başlamıştır. Bu duyguyla ne yapacağını bilememesi, kırıp dökmesi, yalan söylemesi gibi sığındığı bir liman olmuştur korku.

Limanlar korunmak amacıyla demir atılan yerler gibi görünse de aynı yerde durup hareket etmeyen her şey için, aynı zamanda çürümeyi, yavaş, yavaş yok olmayı da beraberinde getirmiştir.

Korku limanlarında demir atanlar için kurtuluş yoktur ve korktuklarını yaşamaya mahkumdurlar.

Hiç şüphesiz insanoğlunun başa çıkması gereken en tehlikeli duygusudur korku!

Her şey ilk insan Adem’in cennetteki yasak elmayı yemesiyle başladı. Cennetten kovulma veya ilk günah olarak nitelendirilen bu durum, Musevi-Hristiyan geleneğinde ve İslamiyet’te benzer şekillerde tasvir edilir. İlk günah olarak vurgulanır ve bağışlanmaz günah da denir.

Elmanın dişlenmesinin çok derin anlamlara geldiği şüphesiz…

Kendisini yaratıcı’ olandan ‘yaratılan’ olmaya indirgeyen ve öz doğasını terk eden insanın Ol’uşundaki düşüşün metaforudur.

Elmayı dişlemek demek, dışımızda var olan, bizi içine alan ve bizi yöneten bir dünya olduğuna inanmak, bir başkasının hayaletini kalıcı kılmak demektir. İnsanın bağımlılık halinin ve tüm trajik tarihinin başlangıcıdır.

Adem’in ilk sözleri, alçalmış bir varlığın utanç lekesi ve kendi kendini ele verişi olarak sonsuza kadar yankılan şu sözleriyle hatırlanır.

“Saklandım…korkmuştum…ben değil… bana verdiğin kadın yaptı…”

Adem’in bu sözleri bağımlılığın doğuşunu işaretliyor ve bu sırada yalancı, sorumsuz insanlığın ilk bildirgesi olmaya devam ediyor.

İnsanın düşüncesi ile nefesinin bir sentezi olan konuşma dili, Adem’in sözlerinde ruhsal bir parçalanmanın, Ol’uştaki bir çatırtının ilk habercisi olduğunu ortaya koyuyordu.

Tanrı’nın koyduğu emre uymayan Adem yaptığı şeyin sorumluluğunu almayarak ve mazeretler göstermesi, Tanrı ile bir olma halinin çoktan bölünmüş olduğu apaçık ortadadır.

“Yalan söylemek, saklanmak, başkasını suçlamak, kendini haklı çıkarmak, kendine acımak o zamandan beri her zaman, cennetten kovulan bir adamı, öz bütünlüğünü yitirip kendini inkar eden bir varlığı gösteren belirtilerin sözlü hatta ondan da önce psikolojik bir ifadesi olmuştur ve halen böyle olmaya devam ediyor.”

Adem elmayı ısırmakla, yaşamı ölümle, özgürlüğü bağımlılıkla ve bütünlüğü bölünmeyle değiş tokuş etmiştir.

Kişinin doğduğu andan itibaren en doğal hakkı olan ölümsüzlük, parçalanmış, bilinçsiz, ve ölümlü bir sonsuzlukla yer değiştirmiştir.

“Yeryüzünün dini, bölünmektir. İnsanoğlunun her şeyin üzerinde hürmet ettiği ilahi varlık her zaman aynı olmuştur: Korku!”

Korktukları için saygı göstermiş, kurban adamış, hatta yardım etmiştir…

Bağımlılıklar korkudur… İnsanoğlu bağımlılıklarının kölesi olmuştur. Onun içindir, sevmedikleri işlerde çalışıp, sevmedikleri kişilerle çıkar ilişkilerinin içinde mutsuz bir hapislik hayatı yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor. Korku bu evrendeki en büyük “Put”.

İnsanoğlunun içinde bulunduğu koşulu terk etmek, roller hapishanesinden çıkmak için mevcut vizyonunu terk etmesi gerekir.

Özgür demek, dünyadan özgürleşmek demektir.

Bu duruma nereden başlamak gerekir? Bu zorlu bir uğraştır yıllarca da sürebilir, bazen bir ömür de yetmeyebilir.

Özgür demek, korkulardan, şüphelerden, endişelerden ve olumsuz duygulardan özgür olmak anlamına gelir… Önyargılardan, sabit fikirlerden, dünyanın sefil bir yüzünün anlatıldığı tasvirinden özgürleşmektir… Bütün sınırları kaldırmaktır… İnsanlara kutsal bir lanetin sonucunda yeniden verilen bir ceza gibi bir işte çalışmaktan ve yalandan kurtulmaktır.

İnsan gelişimini ve ilerlemeyi kısıtlayan korku bununla da yetinmiyor ve bütün hücreleri etkileyerek, ruhsal ve bedensel hastalıklarda yaratmaya devam ediyor.

En büyük sınavımız korkularımız değil mi?

Bir yerden başlamak gerekmez mi? Ne dersiniz?

Kaynakça: Tanrılar Okulu

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir