HAMDİ YILMAZ & 41 YIL ÖNCE BUGÜN
Türkiye’de, o günün tanımlaması ile suni sağ-sol çatışması sonucu her gün onlarca gencimizi teröre kurban veriyorduk.
25 Ekim 1979 tarihi, Kayseri Teknik Lisesi’nde öğretmenliğe başladığım ilk gündü. Teknik Lise, Merkez Endüstri Meslek Lisesi iç içeydi. İki okulun toplam 1535 öğrencisi 139 öğretmeni vardı.
İki okulun müdürü aynı kişiydi, toplam 13 müdür yardımcısı vardı. Okul müdürü Samsunlu iki metre boyunda biriydi. Belinde tabanca ile okulda Amerikan kovboyu gibi dolanıyordu. Başında bir hasırdan yapılma fötr şapkası eksikti.
Okul dört yıl önce benim de mezun olduğum okuldu. Kırşehir Endüstri Meslek Lisesi birinci sınıf öğrencisi iken sınıfı bütünlemeye kalmadan geçme, sonra 6-7 önemli dersin not ortalamasını 10 üzerinden 7 tutturma, ilaveten girilen sınavda kazanma şartlarını yerine getirdiğim için Devlet beni Kayseri Teknik Lisesi’ne yatılı öğrenci olarak göndermişti.
Sonraki üç yıla ne hatıralar sığdırmıştık.
Defteri kitabı olmadığı için ilk yıl Beden Eğitiminden, ikinci yıl tamamı orta okul 2 sınıf kitabından ibaret İngilizce dersinden bütünlemeye kalmıştım.
Bütünlemeye kalış gerekçem de üzerinde eşeğe ters binmiş Nasrettin Hoca resminin bulunduğu 25 kuruşluk defter kalınlığındaki orta 2 kitabını becerememiş oluşum değildi.
Şu Allah’ın işine bakın ki, yıllar sonra sahibi olduğum özel İngilizce kursunda beni bütünlemeye bırakan İngilizce öğretmenimin yetişkin kızı da öğrencimiz olmuştu.
Üçüncü sene ise Endüstriyel Organizasyon adlı dersten bütünlemeye kaldım. Dersin öğretmeni okul müdürüydü. Sınavlarda başını ayakkabısının burnuna diker sıraların arasında dolaşır, herkes kopya çeker, sınıfta bu dersten en düşük not alan 7 alırdı. Nitekim ilk sömestr benim de notum 7’iydi. Ama sınıfta kalmam için ikinci sömestr 10 üzerinden 1 vermiş, iki dönemin ortalaması da 4 olmuş ve bütünlemeye kalmıştım. (Yıllar sonra aynı adla özel bir kurs da açacaktım.)
O yıl Haziran ayında bütünlemeye kalınan dersler için kurs icat olmuş, Müdürümüz ile ben tek başına bir kurs dönemi geçirmiştik. Çünkü o dersten kalan tek öğrenci bendim.
Bizim kaydolduğumuzda okulun adı ‘Teknisyen Okulu’ idi ve Türkiye genelinde 36 teknisyen okulu vardı. Bitiren üç diploma alabiliyordu. 1968 yılında ABD’den kopya edilerek açılmış ağır bir okuldu. Ülke genelinde dördüncü dönem mezunlarındandım.
1973 Mart ayında TBMM’nin Cumhurbaşkanını seçemediği günlerdi, tüm Türkiye’de, Teknisyen Okulu mezunlarının askerliği yedek subay olarak yapması talebiyle 36 okulun öğrencileri eş zamanlı olarak boykota gitmişti. (1966 yılında kapanmış olan Tekniker Okulu mezunları askerliği yedek subay olarak yapıyordu).
Cumhurbaşkanının seçilemediği bir ortamda ülkeyi kargaşaya sürüklemek için boykota gidildiği gerekçesi ile pek çok öğrenciye disiplin cezası verilmişti. Biz okulda yeni olduğumuz için büyüklerin aldığı karara uymuştuk. Boykotun siyasi bir yanı yönü vardıysa da biz görememiştik.
Kayseri kapalı Spor Salonunda düzenlenen bir etkinliğe katıldığımız için pansiyona alınmamış, geceyi otobüs terminalinde geçirmiştik.
Ankara’daki bir üniversitenin militanları genç ve ateşli idarecilerimiz tarafından bizim yurtta barındırılıyordu, liseli çocuklar olarak üniversiteli militanlardan korkuyorduk. Bir gece pijama terlik bir arkadaşımla yurttan kaçarak karakola şikâyete gitmiş, ardından 7 gün okuldan uzaklaştırılma cezası almıştım.
Mustafa Üstündağ Milli Eğitim Bakanı idi. Anarşi liselere kadar inmişti. Üniversiteli militanlardan korkuyorduk. Karakola şikâyete gittiğimiz için okuldan uzaklaştırma cezası almıştım.
Sigara içmediğim halde öğle yemeği için sıraya girdiğimizde yurt görevlisi müdür yardımcısı 350 öğrencinin önünde ‘sigara içtiğim’ için çok ağır bir dayak attı bana. O dayağı yemezdim ama benim tepkim sırada bekleyen 350 öğrenciyi birbirine girdirirdi.
O gün çarşıya gidip sigara ve bir şişe de votka alıp dolaba koydum. “Gelsin bakalım şimdi ne yapacaksa yapsın, görelim!” diye de meydan okudum. (12 Eylül darbesinden sonra bu öğretmenle arkadaş olacak, iş gereği birbirimize yardım da edecektik).
Sigaraya o gün böyle başladım ve hâlâ bırakamadım.
Neyse, okul idaresi ve idarenin inandırmasıyla polis bir şey yapmayınca, bir akşam çarşıdan dönerken aralarında kendi sınıf arkadaşlarımızın da bulunduğu 10 öğrencinin pantolon kemerleri ile yaptıkları saldırıya maruz kalınca, çareyi kendi başımıza bakmakta bulduk.
Bir akşam Okulumuzun arkasındaki Gültepe Parkı’nda yurtta kalan 100 civarındaki arkadaşımızla toplandık ve kendimizi korumak için çocuk aklımızla ilk teşkilatlanmamızı yaptık.
O günlerin moda tabiri ile karşıt görüşlü öğretmenlerin Cuma akşamı toplantılarının yerini öğrendik. Bir akşam karanlıkta arkadaşımın bacağına tel örgünün boğumu saplanmıştı.
İlk öğretmenlik günümde dört yıl önceki bu anılarım canlandı gözümde.
Ve belki de o korktuğumuz militanlardan biri olan beli tabancalı okul müdürü öğretmenliğimin ilk gününde şimdi bir başka terör estiriyordu.
Öğretmenlikteki ilk günümdü. Hatta Devlet memurluğumdaki ilk günümdü. Okuldaki manzara öğrenci olduğumuz 4-5 yıl öncesi ile aşağı yukarı aynıydı. Fazlası, geçen süre içerisinde bir öğrenci de öldürülmüştü.
12 Eylül “Netekim Paşa” (Kenan Evren) darbesine 10,5 ay vardı.