BİR ÖMÜR VE BİR PORTRE -2

*Ekim 1999’da Mustafa Mehmet ile yaptığımız bir Röportajın 2’inci bölümünü yayımlandığı gazeteden alıntılayarak aynen yeniden veriyoruz

  • Doğup büyüdüğü topraklar aniden Bulgaristan’da kalıp, iki ülke arasında sınır kapatılınca 15 yaşında bir çocuk olarak yapa yanlız kalınan bir hayatın mücadelesi. Ünlü Romen tarihçisi ve Türkolog Mustafa Mehmet, Yeni Okur’un sorularını cevaplandırdı.

Röportaj: Hamdi Yılmaz

Ne zaman komünizm geldi?

  • 1944’de 23 Ağustos’ta. Okul kitabı hazırladık, ben çalıştım. Birkaç yıl sürdü. Daha sonra Türkler’in adı dahi geçmedi. Devlet adamları, Çavuşseku dahil azınlıklardan bahsederken, “Macarlar, Almanlar ve diğerleri” derlerdi. Biz o diğerlerine dahildik.

Alman azınlık var mı?

  • Vardı. Hepsi gitti. Almanya onları satın aldı. Devlet ondan para kazandı. Her gidenden bilmem kaç Mark para alıyordu. Yahudiler gitti. Bizden işte öyle bahsediliyordu. Okullarımız kapandı. 1972-73’de buraya bir sefir geldi Türkiye’den. İsmini hatırlamıyorum şu an. O adam Çavuşesku’ye gitti “Burada yaşayan Türk halkına okul açtıracaksınız” dedi. Komünizmin işlediği en sıkı olduğu zamanda bunu dedi.

Türk Cumhuriyeti’nin Büyükleçisi bunu dedi öyle mi?

  • Evet.

Bizim Hariciye’de öyle bir adam var mıymış?

  • Öyle bir adam yetişmiş. Öyle olunca, biz 1950-1955 arası okul kitapları bastırmıştık. Okullar kapanınca o kitaplar da gitti. 1972’lerde o Büyükleçi Çavuşseku ile öyle konuşunca, Çavuşesku’nun Türkiye ile iyi geçinme politikası vardı. 1964’de Rusya ile arayı açınca bunu istiyordu. Diğer ülkler ile temas kurma niyetindeydi. Türkiye Büyükelçişi’ni kıramadı ve geldiler bizi buldular. Millî Eğitim Bakanlığı’ndan yayınevinde çalışan bir arkadaşla beni çağırdılar. “Türkçe kitap basacaksınız” dediler.

Bu arada Türkçe bilen nüfüs gitti tabii?

  • Alfabe unutulmuştu. Biz fırsattan istifade dedik ki, “Türkiye’den kitap getirtirseniz biz bu işi yaparız. Yoksa bizim Türkçemiz kitap hazırlamaya kâfi gelmez” Amacımız da Türkiye’deki Türkçe’nin burda yerleimesini sağlamaktı. Büyükelçi bize derhal Türkiye’den birinci sınıftan sekizinci sınıfına kadar bir dizi kitap getirdi. Arkadaşla aldık bunları gözden geçirdik. Romen edebiyatından biraz çeviri yaptık. Bir kısmını biz yazdık. Buranın havasına uyabilecek bir çalışma ortaya koyduk. 1972-73 yıllarında biz bunları hazırlayıp bastırdık. Okullara dağıttılar. Türkçe bilen öğretmenler bunları haftada birkaç saat çocuklara okuttular. Çocuklar ana dilini öğrensin diye. Ancak bu da uzun sürmedi. Birkaç yıl sürdü. O Büyükleçi buradan gitti, başkası geldi ve bizim Türkçe rüyası bitti. Bu da kayboldu. 1990’a kadar böyle gitti. Romen yetkililerin işine gelmiyordu. Külfet sayılıyordu. Kitapları bastırmak, dağıtmak, sınıfları ayarlamak işlerine gelmiyordu. Aslı var mı yok mu bilmem ama bizim hazırladığımız kitapları depolarda fareler yemişti. 1990’da Çavuşesku gittikten sonra azınlıklara yeniden imkân sağlandı. Hatta ben bir süre Parlamento’da bulundum.

Parlamento’ya girişiniz nasıl oldu?

  • İhtilal’den sonra, bizi birkaç arkadaşı çağırdılar. Biz bir dernek kurduk. O derneğin temsilcileri olarak bizi çağırdılar. Yeni bir Parlamento kuruldu. Geçici olarak. Bu parlamentoya her azınlıktan ikişer kişi tayin edildi. Kendi aramızdan iki kişi seçtik. O sıralarda bu iler yapıldı. Okul kitabıdır vs. Yeni bir düzene geçildi. Eskiden bu işlere baktığım için boş vakitlerimde bu işlere de baktım. Birinciden sekizinciye kadar yeni bir kitap hazırladık. Bunlar için de Türkiye’den Büyükelçilik vasıtası ile kitaplar getirtik. Bu sefer serbestlik olduğu için daha çok istifade edebildik. Eskiden şu dersi koyamazsınız, şu mana çıkar, bu mana çıkar diye, kısıtlama vardı. O yüzden 72’lerde hazırladığımız kitapları acilen değiştirdik. Basıldı, dağıtıldı. Devlet bu gayreti gösterdi. Birkaç yıl içinde yeni seriyi hazırladık. Mümkün olduğunca çocuklarımız Türkiye’deki Türkçe’yi bellesin istedik.

Buradaki Türkler’in yüksek tahsil yapanlarının oranı nedir?

  • Yapılan tahminlere göre, Romanya’da azınlıklar arasında tahsil yapanların arasında Türkler daha fazla gibi gözüzküyor. Ancak, bunların yüzde 80’i mühendislik gibi teknik tahsil görüyor. Daha Çavuşesku zamanında başlayan birşey var, bizim çocuklarımız gazeteci olsa, benim gibi Türkolog olsa iş bulamaz, engellenir. Bu yüzden teknik tahsil hep tercih edildi. Doktor oldu vs. Bu yüzden halen hukukçumuz yok. Ancak son zamanlarda birkaç arkadaşın oğlu kızı fakülte bitirmiş deniyor. Onlarında meydana çıktığını göremiyoruz. Yani faaliyete geçemiyorlar. Niçin geçemedikleri ben de farkında değilim. Gerçi burada iki tane dernek var. Biri Tatar, birisi de Türk Derneği adı altında. Bunların neyle meşgul olduklarını ancak oralarda görev yapanlar biliyor. Kimsenin haberi yok. Onları gidip görseniz, konuşsanız iyi olur yani. Onlar hakkındaki mütealalarınızı gazetenize geçirirsiniz inşallah.

Osmanlı’dan bu yana Romanya’da Türkler Devlete hep bağlı olmuş gibi değil mi?

  • Kendi gözlemlerime göre Romanya’da azınlıklar arasında en samimi davranan azınlık Türkler olmuşlardır. Hiç kimseye isyan ettiği yok. Halinden memnun. Türk toplumun istediği iki şey var, birincisi dinini adetlerini devam ettirebilmek, ikincisi de ana dilini yani Türkçe’yi kullanabilmektir.

Romen Anayasa ve kanunlara göre Romanya’da Türkler resmen azınlık değil mi?

  • Azınlık tanınmış…

Bunu garanti altına alan uluslararası bir anlaşma var mı?

  • Şimdi..

Mesela Türkiye’de Ermeni, Rum, gibi azınlıklara Türkiye istese de kötü davranmaz. Uluslararası anlaşmalarla onların hakkı garanti altına alınmış. Hemen Türkiye’nin gözüne o anlaşmaları dayarlar. Bu anlamda birşey var mı?

  • Şimdi, 1877 Plevne savaşından sonra 1878’de imzalanan Berlin Anaşlamsı’nda orada Dobruca’yı Romenler aldı. Bunlar hakkında anlaşmaya bazı maddeler ilave edildi. Türklerin hakları ve sorumlulukları ile ilgili olarak. Gerek dini gerekse diğer açılardan olsun Romenler çıkarttıkları kanunlarda bunları gözetti. Ancak, komünistilk zamanında bu haklar kısıtlandı. Şimdi bunlar uluslararası anlaşmalara tabi duyuyorlar.

Yani Romanya’daki Türklerin hukukunu koruyan tek anlaşma halen 1878’de yapılan Berlin Anlaşması mı?

  • O. Fakat Romen Hükümeti çıkarttığı konularda yeni yeni haklar verdi.

Bunu şu açıdan sordum. Olmazya bir gün Türklere baskı uygulanmaya kalkışılsa, Romenlerin karşısına çıkacak uluslararası bir kuruluş var mı diye sordum.

  • Bizim için en kötü dönem, bizi uçurumun kenarına getiren Komünist dönemdi. O dönemde yok edemediklerine göre demek ki biz varlığımızı devam ettirebileceğiz. Gerek Romanya’nın kendi aldığı kararlar gerek Avrupa Birliği’nin kararları, gerekse uluslararası alınmış karalar var. Bunlara riayet ediliyor.

O kötü dönemde ayakta kalışınızı neye borçlusunuz? Birkaç madde ile sıralasak.

  • Halkımız çok zorluk çekti. Dobruca köylerinde dağınık yaşayan halk, toplu olarak yaşamaya, bir yere toplanmaya gayret etti. Böylece varlıklarını korudular.

Topluca yaşamayı, bir yere toplanmayı engellemeye kalkmadılar mı?

  • Kalkmadılar. Çünkü, devletin bir şehirleşme siyeseti vardı. O siyesete uygundu. Sonra bizde yüzyıllardır dinini, adetini yaşama dilini kullanma gibi çok köklü bir gelenek var.

Ruslar Romanya’ya mührünü vurdu mu? Ruslaştırma siyaseti güttüler mi?

  • Okullarda Rusça yabancı dil olarak okutuluyordu. Ben Dobruca’da o yıllarda öğretmenken ilkokul beşinci sınıftan itibaren Rusça okutulmaya başlandı. Yakın zamanlara kadar da devam etti.

Romenlerin büyük çoğunluğu Rusça bilir mi?

  • Bilir. Konuşmasa da öte beri anlar yani. Rusça şimdi Üniversitelerde var. Liselerde tercihli yabancı dil haline geldi.

Sizin burada Türkiye’ye bakışınız nasıl?

  • Türkiye buradaki Türk halkının herşeyidir. Türkiye ile ilgili her başarı heberi kalbimizi sevinçle doldurur. Hele o soğuk harp zamanında kimseyle temas edemezdik. Sokağın solunda bir Türk görsek, biz sağ taraftan giderdik. Büyükelçiliğin önünden geçemezdik. Karşıdan giderdik. Orada gözcü v.s. var diye. Şimdi evimize gider gibi varıp kapıyı tak tak vurup gidiyoruz. Soğuk harp zamnında bırak Türkü, başka yabancıyı bile kimse evine misafir edemezdi. Öyle dönemlerden geçtik. Bunlar bizi Türkiye’den kopramak içindi. Bunlara rağmen Türkiye ile temasımızı kesmedik. Radyo vasıtası ile. Onu da dışarıdan duyulmayacak şekilde aile efradı ile birlikte dinlerdik. Oradan da biraz Türkçemizi koruduk.

Radyo çekiyor muydu?

  • Çekiyordu. Yani yaşayışımız kolay olmadı.

1990’dan bu yana serbest dönemde gençlerde gelenekten, görenekten yana uzaklaşma var mı?

  • Biz o kümünistlik dönemlerinde kazanılan alışkanlıklardan yeni yeni kurtuluyoruz. Yeni yeni sokakta Türkçe konuşuyoruz.

Romenler’in Türkiye bakışı nasıl?

  • Çavuşesku’dan sonra, o dönemde yanlız Türkiye, Romenlere kapısını kapamadı. İstanbul’a gidip gelindi vs. Bavul ticareti ile para kazanıp, adam olan çok oldu. İstanbul’da yaşanan üzücü bazı olaylara rağmen Türkiye kapısını kapamadı. Türkiye de kapısını kapasaydı, eskisi gibi kapalı kutu olarak kalacaktı. Bu önemli bir noktadır.

Devlet adamlarının bakışı nasıl?

  • Biliyorsunuz eskiden beri adettir. Devlet adamları 6 ayda bir karşılıklı gider gelir. Bu eskiden de böyleydi. O zaman gelen devlet adamları azınlıkların adını dahi anmazlardı. Şimdi gelenler azınlıklarla da ilgileniyor. Mesela, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Başbakanları buraya gelince bizimle de temas kuruyorlar. Bu bize manevi destek oluyor. Eskiden bu da yoktu. Adımız dahi geçmiyordu.

İlave etmek istedikleriniz?

– Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluşu, hür ve güçlü oluşu bizim burada güven içinde yaşama kaynağımızdır.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir