AB’nin ‘Büyük üzüntüsü’!
*Çifte standartlarıyla Türk halkının gönlündeki yeri sarsılan AB, 30 yıllık Ermeni işgaline sessiz kalırken, Türkiye’nin Azerbaycan’a olan ‘koşulsuz’ desteğinden üzüntü duymuş
BÜKREŞ (Gazete Balkan)- Rusya, Çin, ABD karşısında artık esamesi dahi okunmayan, küresel ölçekte ağırlığı dibe vuran Avrupa Birliği (AB) Fransız kafası ile Türkiye’ye karşı ‘horozlanmaya’ devam ediyor.
Basına sızan Türkiye ile ilgili ‘Avrupa Komisyonu 2020 İlerleme Raporu’nda, “Dağlık Karabağ’da tek tarafın askeri asımları koşulsuz bir şekilde desteklendi” ifadelerine yer verildi.
“Dağlık Karabağ çatışmasında ise Türkiye’nin oynadığı rolden üzüntü duyulduğu” belirtilen raporda Ankara’nın havanda su dövmesinin istendiği ise şu şekilde aktarıldı, “Ankara’nın tarafları şiddeti sona erdirmeye davet etmek yerine bir tarafın askeri adımlarını koşulsuz şekilde destekledi.”
Pohpohçu ‘Karen Fogg çocukları’ olarak anılan liboş takımının devre dışı kalıp, Stockholm ve benzeri kentlerde AB himayesinde keyif çatışını gören Türk halkının AB’ye olan inancını gün geçtikçe yitirmesi AB’yi yanlış değerlendirmelere itiyor.
Üyesi Yunanistan’ın bir tarafta Dedeağaç’ı ABD askeri kampına çevirirken diğer tarafta Pire Limanı’nı Çin’e peşkeş çekmesindeki tezadı görmezden gelen AB kodamanlarının hazırladığı raporda “Güncel pazarlıklar üzerine kurulu ilişki faydalı olmuyor” deniliyor.
Euronews’in yayınladığı taslak rapora göre, “Türkiye ile tamamen durumsal pazarlıklara dayanan bir ilişki türü Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlamıyor.”
2019- 2020 Türkiye Raporları baz alınarak hazırlanan yeni taslak raporda AP Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor”un, “Türkiye’nin artan ve daha hızlı şekilde Avrupa Birliği değerleri, normları ve standartlarıyla arasına mesafe koymasının ilişkilerde tarihi bir dibin yaşanmasına sebep olduğu” şeklindeki düşüncesine yer veriliyor.
AB’nin Türkiye karşıtlığını görmezden gelen taslak raporda Türkiye, “Çatışmacı dış politika ile açık bir AB karşıtlığı söylemi” yürütmekle suçlanıyor.
“AP olarak Türkiye ile AB arasındaki bu anlaşmazlıklardan üzüntü duyuyor ancak Türkiye’nin stratejik bir komşu ve müttefik olduğunu yineliyoruz. AB bu şartlarda olabilecek en iyi ilişkinin kurulmasını diliyor.” İfadelerinin yer aldığı raporda daha sonra şu görüşler dile getiriliyor:
“AP Türk ve Avrupalı toplumlar arasında karşılıklı anlayışı güçlendirmeyi ve derinleştirmeyi arzuluyor. Bunun için tüm sosyal, dini ve kültürel önyargılarla mücadele konusunda tam taahhüt verir ve ilişkilerin geleceği ne olursa olsun Türkiye’deki tüm bağımsız sivil toplum kuruluşlarına destek vereceğini beyan eder. Her şeye rağmen katılım sürecinin Türk hükümeti üzerinde kalan en ideal baskı aracı olduğunu aynı zamanda demokratik ve AB içinde olma arzusu taşıyan Türk toplumu için de en iyi çerçeve aracı olduğuna inanır. Tamamen durumsal çıkar alış-verişi üzerine kurulu bir ilişkinin Türkiye’nin daha demokratik bir modele doğru ilerlemesine neredeyse hiç katkıda bulunmadığının altını çiziyoruz.”
Eurnews’in “PKK şiddeti de kınanıyor ve PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinde yer aldığı hatırlatılıyor” diyerek aktardığı raporda PKK seviciliği bariz bir şekilde göze çarpıyor.
Raporla Türkiye’ye atılan iftiraların başında ise “Hiper-milliyetçi tutum AB üyelerine karşı düşmanlığa dönüştü” ifadesi yer alıyor.
Yönetici elit içerisinde hiper-milliyetçili söylemlerin daha sık kullanılmaya başlanmasından endişe duyulduğu belirtilerek bunun özellikle AB ve üye devletlere yönelik düşmanca yaklaşımlara dönüştüğü ileri sürülüyor. Dini muhafazakarlığın siyasi hayatta sürekli daha fazla artış göstermesi de bir diğer endişe kaynağı olarak betimleniyor.
Taslak rapordaki geniş düzlemde AB-Türkiye ilişkileri ve Türk dış politikasına ilişkin değerlendirmeler de şöyle aktarılıyor:
Bu bölümde Türkiye’nin mülteci krizinde oynadığı rolün önemine atıf yapılıyor ve AB’nin Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’ye destek vermeye devam etmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun iki tarafın da çıkarına olacağı yineleniyor. Bunun ekonomik açıdan Türkiye’ye bir AB çıpası sağlayacağı ve Avrupa ekseninde tutacağı hatırlatılıyor. Ancak bu güncellemenin de yine Türkiye’deki insan hakları ve temel özgürlüklerin durumu göz önüne alınarak yapılabileceği hatırlatılıyor. Bu nedenle var olan durumda Gümrük Birliği’nde herhangi bir güncellemenin gerçekçi bir vizyon olmadığı ifade ediliyor.
AB’nin “Karışmayın, Rumlar Kıbrıs’ı yutsun!” şeklindeki niyet ve kararlılığının açıkça dillendirilemediği raporda diplomatik saptırmalarla şu yorum getiriliyor:
Maraş ve Varoşa’daki sahillerin açılması kınıyoruz. Bu adımın karşılıklı güveni sarsıyor ve doğrudan müzakereleri zedeliyor.
İlaveten Türkiye’den Libya’da barışçıl bir çözüm amacına bağlı kalarak hareket etmesi isteniyor.
RAPOR TAKVİMİ
Rapor Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi’nde (AFET) 3 Aralık tarihinde ele alınacak. 4 Aralık’a kadar değişiklik önergeleri verilecek ve 26 Ocak 2021’de AFET’te oylandıktan sonra Şubat veya Mart 2021’de Strazburg’da son oylama için genel oturumda parlamenterlerin önüne gelecek.