Hamdi YILMAZ & Dünyaya Doğudan bakmak
Sultan Galiyef, milliyetçiliği keşfeden ilk sosyalist oluşunun bedelini Stalin despotizminde canı ile ödemiş birisidir.
Sülük gibi dünyanın kanını emmiş Batı ile “İşçi sınıfı” üzerine oturtulacak mücadelenin başarıya ulaşamayacağını tesbit eden ilk sosyalisttir de. Bu konudaki haklılığı onlarca yıl sonra ortaya çıksa bile bunun farkında dahi olan Sosyaliste az rastlanır.
Sözü fazla evirip çevirmeye gerek yok. Sultan Galiyef bir anlamda “Tarih milletler mücadelesinden ibarettir” demiştir.
Galiyef, dünyaya Avrupa’dan değil ezilen Doğudan bakarak değerlendirirken; “Batı Avrupa’nın, Doğu sömürgelerinde istismar edilen kaynakları rakamlarla ifade etmek mümkün olsaydı, Batı Avrupa manevi kültürünün, işçi sınıfı bilincinin temelini oluşturan tüm maddi zenginliklerin yüzde 95’inin Doğunun kanı ve teri olduğunu açıklığıyla görebilirdik. Doğuya bu açıdan yaklaştığımızda görüyoruz ki, Doğu, tüm Batı Avrupa’yı devrim içinde boğacak olan devrimsel bir kazandır…” diyordu.
Ona göre; “Avrupa toplumunda bir sınıfın yani burjuvazinin yerine konacak bir proleter yönetimi mazlum milletlerin durumunda hiçbir değişiklik yapmayacaktır. Böyle bir değişiklik olduğu takdirde bu, mazlum milletler halkı için iktidara yeni bir efendinin geçmesinden başka bir anlam ifade etmeyecektir” ve esas devrimci mücadeleyi de emperyalizm tarafından sömürülen proleter uluslar vercekti.
Bu anlayışa göre, “Ezilen bir ülkede, ezilen dünyanın içinden bakanlar için millet tanımının olmadığı yerde kurtuluş için aranan reçetelerde ezilen halkın çizgisinden o ülkenin topraklarından kopmuş olur ve havada kalır. Nitekim tarihte varolan devrimlerin hepsi Avrupa’da değil Doğuda ve ezilen uluslar arasında oluşmuştur. Ve bu devrimlerin liderleri teorik alanda milliyetçiliği ne kadar reddetse, ya da reddetmeyip gereken önemi vermese de tüm bu devrimlerin oluşları millet olarak verilen bir mücadele sonucunda oluşmuştur.”
Hatırlanacak olursa, “Kızıl Ordu’nun bileşimi neredeyse tümüyle Çarlık Rusyası’nın baskısı altında ezilen ulusların mensuplarından oluşmaktaydı.”
Bunca hengamenin arasında Galiyef’in sırası mı denebilir. Ama, tarihin milletler mücadelesinden ibaret olduğuna inananların içinde geçtiğimiz sürece daha soğukkanlı ve değişik pencerelerden bakması gerekiyor.
Erol Güngör, Dündar Taşer gibi aydınların yazdıklarına bugünlerde daha yakından bakmak gerekiyor.
Onları ararken Sultan Galiyef’e rastladım.
O da bizden biriydi. Kendisini Sosyalist sanan bir Türk milliyetçisiydi. Yada Sosyalizmi millileştirebileceğini düşünen bir şovalye!
Sizinle paylaşmak istedim.
(23 Şubat 2010’da yayımlandı)
Not: Bu vesile ile 24 Nisan 1983 tarinde yitirdiğimiz Erol Güngör’ü saygı ile anıyorum.